İğneci Değil, Sağlıkçıyız




“Uslu durmazsan doktora götürürüm iğne yapar”, “Yemeğini yemezsen doktora söylerim iğne yapar”. “Bak bu hemşire ablanın cebinde kocaman bir iğnesi var ona göre”. 

Bu sözleri duymayanımız yok sanırım. Peki doktorlar yemeğini yemeyen, uslu durmayan, anne baba sözü dinlemeyen çocukları toplayıp iğne mi yapıyorlar. Canavar mıyız biz, yoksa iğne yapmaktan zevk mi alıyoruz? Hiç düşündünüz mü neden anne babalar biz doktorlar aracılığıyla çocuklarını bu şekilde “terbiye-disiplin” edebileceklerini sanıyorlar. Peki terbiye korkutularak mı sağlanıyordu sahi? Bunun sonuçlarını hiç düşündük mü? Çocuğuna doktor canını acıtırsa onu döverim diyeni bile duydu bu kulaklarım... Evet bütün anne babalar çocuklarının kahramanı... Sonuna kadar katılıyorum. Ama bizler de çocuğunuza zarar vermek için pençelerimizi çıkartmış hazırda bekleyen bir elimizde de iğne olan kötülük kahkahaları atan canavarlar değiliz hani... Doktora getirdikten sonra da “Doktor sana hiçbirşey yapamaz ben burdayım...” “Kılına zarar gelmeyecek ben ondan daha güçlüyüm!” diyen ebeveynler bilmediğimiz bir savaş mı var aramızda...? Bu nasıl bir çelişkidir! İşine geldiği zaman doktorla - iğneyle korkut, doktora gidince de muayene olabilmesi için korumacı tavır takın! Çocuklar bu çelişkili ifadeleri samimi bulmadıkları için inanmıyor olabilirler mi? 

Doktora çocuklarımız hastalanınca değil de yaramazlık yapılınca cezalandırılmak için mi gidiliyordu? Ya da ebevynlerin istediğini yaptırmak için mi varız? Peki çocuklarda bu nasıl bir algı oluşturuyor. Bilinç altına bilmeden kimbilir nasıl korkular yerleştiriyoruz. İnanın çocuklar tahmin ettiğinizden çok daha güçlü ve anlayışlıdırlar. Anlayabileceği dilden anlatılırsa (tabi biraz sabır ve emekle) inanın erişkinlerden çok daha iyi kavrıyorlar. Yeterki dürüst-samimi ve gerçekçi olalım.  “Doktora gideceğiz senin bir an önce sağlığına kavuşman ve hayatına devam edebilmen için gerekeni yapmasına izin vereceğim.” “Canının acımaması için elimden geleni yapacağım ama olur da canın acırsa yanında olup elini tutacağım.” “Ben doktorlara - hemşirelere güveniyorum sana zarar veren hiçbir şey yapmayacaklarına eminim” ana fikrinde cümlelerle çocuklarımıza hem ebeveynleri olarak hem de doktorlar olarak güven versek dürüst olsak nasıl olurdu... Bilinç altını ve algıyı düzeltirsek nesillerin bakış açısını ve güvenini de düzeltebiliriz. Bence çabalamaya değer... Çünkü bilim bir ceza ve terbiye aracı olmamalı. Bazen çocuklarımızın duyguları olduğunu unutuyoruz (ben de dahil).  Gelişiminde yaşadığı duygular, utançlar, korkular, örselenmeler de çocuklarımızın gelecekteki karakterini belirlerken biz doktorlara ön yargılı olarak, cani olarak hatıralarında kalmamızı istemiyoruz. 

Planlı bir şekilde çocuk doktorlarına giden çocukları bilmiyorum ama biz acil doktorları, acil bir durumda getirilen bilinci açık çocuklarımıza yaklaşımda çok çok zorlanıyoruz. Bırakın tedaviyi muayene dahi edemiyoruz zaman zaman... Hele yanında eşlik eden yakınlarının telaşı-ağlaması-bağırması-korkusu gibi tepkilerle çocuklar çok daha büyük tepki verdiklerini görüyoruz. Çünkü sonuçta çocuklar bizi ilk defa görüyorlar ve sadece “bana iğne yapmayıııınnnn” diye bağırarak ağlıyorlar... Ellerimi gösteriyorum, konuşuyorum, oyun oynamaya çalışıyorum, Allahım ne desem ne yapsam o bilinç altını yıkamıyorum... Lütfen... yapmayın. (Normal iletişim kurabildiğimiz çocukları tenzih ediyorum tabi ve ebeveynlerine de sonsuz saygılarımı iletiyorum) 

Koridordan geçerken dahi annelerin parmağıyla işaret ederek çocuğuna “seni doktora şikayet ederim bak” demesine defalarca şahit oldum ve uyardığım ebeveynler oldu, şaşkın şaşkın bakanı da gördüm “napıyım hocam çok yaramaz durduramayoruz” diyeni de duydum... Önlükle o koridordan geçmeye utanır-üzülür olduk çocuklar doktor olduğumzuu anlamasınlar diye...  Yine uzmanlığımın ilk yıllarına ait hiç unutamayacağım acilden bir kesit ile yazımı tamamlamak isterim.  Gece saat 02:30 sularında hastalarımız stabil hale gelince alan ekibimle birlikte Sarı Alanda iki arkadaşımızı bırakarak acil kapısına hava almaya çıkıyorduk. Acil kapısından içeri giren baba ve oğul dikkatimi çekti. O soğukta sıcak yatağından kaldırıp gecenin o saatinde getirdiğine göre önemli bir şey olmalıydı fakat bilinci açık gayet de sağlıklı görünen 6-7 yaşlarında, ayaktan yürüyerek acil servise girdiler. Normalde yeşil alan doktoru değildim fakat günün uzmanıydım ve Yeşil Alanın önünde başka bekleyen de hastalar olduğu için bekletmemek de istediğim için yanlarına gittim, “Merhaba, ben doktor Serap, geçmiş olsun, size nasıl yardımcı olabilirim?” dedim yere çömelerek. Yanakları kızardı önce ve hemen gözlerini kaçırdı gözlerimden, başını öne eğerek babasının arkasına saklanmasını hiç unutamadım. Ayağa kalktım ve buyrun dedim babasına... “Oğlum kendi odasında kendi yatağında yatmıyor bizimle uyumak istiyor” demesiyle beynimdeki bütün nöronlar kısa devre yaptı sanırım. Yanlış duymuş olmalıydım. Gözlerimi kapattım tekrar açtım hala karşımdalardı ve gerçekti. Nasıl yani? Ne yapabilirdik ki biz?  O güzel yavrunun utancını nasıl silebilirdik... İlk düşündüğüm bu oldu açıkçası. Kim bilir nasıl bir psikolojik baskı altında kaldın ya da doktora iğne yaptırtmakla mı tehdit edildin?! Ve kim bilir önünde çöküp seninle iletişim kurmaya çalışırken beni nasıl bir canavar olarak gördün! Hangisine yansam... Bilinmezlikle birlikte hayıııırrrrrrrrrrrrrrr... diye haykırmak istiyordum... Ama bir dakika, önce yutkundum(tüm saçma durumlarda yaptığımız gibi ağızdan olumsuz bir kelime çıkmasın diye 10”a kadar sayarız ya hani-saydım fakat 100”e kadar da saysam mantık bunun neresinde-bulamadım)... Sayarken de şunları geçirdim yorgun ve çaresiz beynimden; evet ben burda bir acil uzmanı olarak görev yapıyorum ama öncelikle bir de anneyim. Kriz çözmek bizim işimiz yani... Sakince kalmaya devam etmeliydim, çünkü o oğluşu içinde bulunduğu utanç ve korku ikileminden kurtarmak için birşeyler yapılmalıydı... Bir sorun daha vardı o da; ben bu konuda profesyonel biri değilim ki ya yanlış yönlendirirsem. Çünkü biliyorum ki tıp fakültesinde bizlere ilk öğretilen şey “önce, zarar verme” idi... Peki nasıl yönlendirmeliydik? Ya da hasta kimdi? Çocuk mu, baba mı? Ben ne doktoruyum? Gecenin bu saatinde acil servise başvuru şikayeti bu mu? Peki çocuğu korkutursam ya da iğne yaparsam anne babayla yatmayı bırakacak mıydı? Ya da anne babayla birlikte yatabilmek için iğne olmayı göze mi almıştı? Aklımda deli sorularla birlikte... baba, çocuktan ayrı konuşabilir miyiz dedi. Belli ki söyliyeceği ya da dert yanacağı şeyler vardı... Yaklaşık 5 dakika dinleyebildim daha fazla dinlersem... O sırada bir hemşire arkadaşım çocuğu yanına oturtup (bekleme salonunun sandalyelerinde) eldivenden balon yapmış onunla oynuyordu.  Sonra oğluşla konuştum ve bu isteğin gayet normal olduğunu anlattım çünkü çocuklar çoğu zaman anne babalarıyla yatmak isterler dedim ve kendi oğlumu anlattım... Artık gözlerini kaçırmıyordu, göz göze geldik ve  muzip bir tavırla, dudağının kenarında hafif bir tebessümle yan bakarak kulağıma uzandı ve; “teşekkür ederim” demesi... hayatımdaki en anlamlı teşekkürler sıralamasında ilk beşe mutlaka girerdi. Küçük cesur yüreğine o geceki işlenen korkuyu bilinmezliği çarpıntıyı biraz olsun dindirebildiysek ne mutlu bize... Babaya da bu konuda profesyonel yardım almasını önerdik. Yalnız bu gece için oğlunun yeterince utandığını ve korktuğunu, artık ona sarılıp barışmalarını önerebildim gecenin 3”ünde.  Sadece “anne” kimliğimle...  Sağlıcakla ve saygıyla...


İlgili Etiketler

İlgili etiket bulunamamıştır.


Bu makale 23.9.2024 13:19:34 tarihinde eklenmiş ve toplam kere okunmuştur.