Beslenme ve Diyet / DOSYA / GÜNCEL / SAĞLIĞINIZ İÇİN
Yapılan araştırmalarda, giderek ikaz işareti veren bu noksanlıklar karşısında, bitkisel ve hayvansal ürünlerde artış yapmak yöntemleri üzerinde duruldu. Biyoteknoloji alanında canlıların genlerinde bazı değişikliklerin yapıldığı yöntemler bulundu.
Genetik yapılarına müdahale edilerek, bünyelerine yabancı genler dahil edilerek, genetik dizilimi değişikliğe uğratılan, yabancı genleri genomlarına entegre eden organizmalara, transgenik veya genetiği değiştirilmiş organizma (GDO, Genetically Modified Food) denir. En yaygın olarak tarım ve gıda sektöründe kullanılır.
Günümüzde artan dünya nüfusuna paralel olarak tarım ve su kaynakları aynı gelişme içinde değildir. Tarımda ekilebilir alanlar ve su kaynakları giderek azalmaktadır. Bir de üstüne tarımda verimliliği artırmak için kullanılan kimyasallar çevre ve toprağı kirletmektedirler.
Klasik olarak doğal şekilde, olması gerektiği gibi yapılan bitki ve hayvan ıslahları, artan bu ihtiyaç karşısında yetersiz kalmaktadır. Aslında bu yetersizlik doğal yöntemden kaynaklı değildir. Bu durum, diğer tarafta giderek hızla artan israf, adaletsiz dağılım, doğal kaynakların bitirilmesi gibi nedenlerle ilişkilidir.
Yapılan araştırmalarda, giderek ikaz işareti veren bu noksanlıklar karşısında, bitkisel ve hayvansal ürünlerde artış yapmak yöntemleri üzerinde duruldu. Biyoteknoloji alanında canlıların genlerinde bazı değişikliklerin yapıldığı yöntemler bulundu.
GDO tarihine baktığımızda, bu çalışmalar ilk kez ABD’ de başladı. 1972’de Paul Bery genetiği değiştirilmiş ilk DNA molekülünü geliştirdi.
Bunun üzerinden 1 yıl sonra, Stanley Cohen, Annie Chang ve Herbert Boyer, bir antibiyotik direnç geninin bakteriye transferini gerçekleştirerek ilk GDO’yu ürettiler.
1994 yılına geldiğimizde ilk transgenik yani GDO’lu domatesi ürettiler.
1995’de Bacillus thuringiensis (Bt) genini taşıyan mısır bitkisinin ekimi yapıldı.
Amerika’da 1996 yılında GDO’lu domates, mısır, pamuk, kolza ve patates ürünlerinin ekimi yasal olarak yapılmaya başlandı.
1996 yılında dünyada toplam 1,7 milyon hektar alan GDO ürünlerinin ekim alanı olarak kullanılmaktaydı. Bu rakam 2009’da 134 milyon hektar, 2015’de 180 milyon hektar (dünya ekim alanının % 12’si) oldu.
GDO’lu ekim alanlarının çoğu Amerika sınırlarında bulunmaktadır. Ayrıca Brezilya, Kanada, Hindistan, Çin, Paraguay ve Güney Afrika topraklarında da GDO’lu ürünlerin ekimi yapılmaktadır.
Amerika’da mısır, soya fasulyesi, pamuk, yonca, papaya, kabak, kanola, şeker pancarı; Kanada‘da kanola, mısır, soya fasulyesi, şeker pancarı ve buğday GDO teknolojisi ile üretilmektedir. Amerika ve Kanada’da ürünler etiketlenirken üretici kendi isteğine göre GDO kullandığını belirtip veya belirtmeyebilmektedir.
Türkiye’de yasal olarak ticari GDO’lu ekim yapmak yasaktır. Araştırma mahiyetinde, Tarım Bakanlığı kontrolünde, ‘‘alan denemeleri yönetmeliği‘‘ kapsamında patates, mısır ve pamuk için denemeler yapılmaktadır.
Soya, pamuk, mısır, kanola, patates, domates, ayçiçeği, yer fıstığı gibi ürünler çokça GDO teknolojisinin uygulandığı tarımsal maddelerdir.
Buğday ve Arpa üzerinde henüz direk olarak GDO müdahalesi yoktur.
Mısır ve Soya, genleri üzerinde çokça oynanan ilk ürünlerdir. Bunlardan üretilen yan ürünlerde de, eğer GDO’lu iseler, transgenik maddeler bulunacaktır. Mısır ve soya ile üretilen yağ, un, nişasta, glukoz şurubu, sakaroz ve fruktoz içeren bisküvi, kraker, puding, bebek maması, şekerlemeler, bitkisel yağlar, çikolatalar, gofretler, hazır çorbalar, asitli içecekler hep bu yüzden GDO’lu olma riski yüksek besinler arasındadır.
GDO’lu mısır ve soyayı yiyen tavukların etleri ve yumurtaları da GDO’lu olabilmektedir.
Mısırın 700, soyanın 900 çeşit gıda maddesinde bir şekilde kullanıldığını göz önünde bulundurursak, GDO konusunun ne denli önemli olduğu da ortaya çıkmaktadır.
Bu arada muz, karpuz, kavun, ananas, biber, çilek, kirazda da GDO çalışmaları devam etmektedir. Bunlarında GDO’lu formları ortaya çıkmaya başlamıştır.
Tarımda neden genetiği değiştirilmiş ürünler kullanılıyor şeklindeki bir soru hepimizin kafasında vardır. Bunun ilk cevabını yukarıda vermiştik.
İkinci cevabını da üretim verimliliği açısından da verebiliriz. Tarım ürünlerine virüs, mantar, bakteri, parazit, herbisit ve böceklere karşı dayanıklılık kazandırılmayı, sıcaklık, rutubet ve tuzluluğa karşı tolerans kazandırılmayı, atat ve aromaları değiştirmeyi, meyve oluşturma sürelerini kısaltmayı, besin değerlerini artırmayı ve verimin çoğalmasını temin etmek için GDO teknolojisi uygulanabilmektedir.
Örneğin, mısıra koçan kurdu denilen bir böceğe karşı dirençli olması için gram negatif Bacillus Thuringiensis (Bt) bakterisinin sahip olduğu Bt endotoksinini kodlayan gen aktarılmaktadır. Bu şekilde genetiği ile oynanmış, transgenik mısır ekildiğinde, mısır toksin üreterek üzerinde böceğin yaşamasını engellemektedir.
Ekilen bitkilerin yabancı otların imhası için kullanılan herbisitlerden etkilenmemesi için, herbisitlere doğal olarak dirençli olan bitkilerden gen aktarımı yapılmaktadır.
Pirinç’e provitamin A (beta karoten) oluşumunu sağlayan enzimleri kodlayan 4 adet gen’in Norcissus pseudo norcissus bitkisi ve Erwinia uredovora bakterisinden izole edilerek aktarım sağlanmaktadır. Gen aktarımlı bu pirincin taneleri parlak, sarı-yeşil renkli olup altın pirinç denmektedir.
Uzakdoğu ülkelerinde yaşayan 300 milyon civarında insan pirinçle beslenmektedir. Pirinçte Provitamin A bulunmadığı için bu gereksinimi pirinç üzerinden karşılayıp körlüğe kadar giden bazı göz sorunlarının önüne geçilmesi amaçlanmıştır. Veya görünür amaç olarak bu deklare edilmiştir.
Bu kadar çok şekilde ilerleme kaydeden GDO faaliyetleri ile ilgili, baş döndürücü şekilde gelişen üretimlerin yanında bunların riskleri aynı hızda ortaya çıkarılamamaktadır. GDO karşısında veya yanında argüman üreten bilimsel çevreler bu yargılarını sağlam temeller üzerine oturtabilmiş değildir.
GDO’lu ürünlerin olası olumsuzluklarını belirlemek için sürdürülen çalışmaların tamamı sadece hayvanlar üzerinde yapılmaktadır. Bunun nedeni, Dünya Tıp Birliği (World Medical Association, WMA) tarafından yayınlanan Helsinki Deklerasyonuna göre, riskler tam olarak tanımlanmadan ve bu risklerle nasıl mücadele edilmesi gerektiği tam olarak anlaşılmadan insan üzerinde tıbbi araştırma yapılamaz ilkesidir.
Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesine (Europan Food Safety Authority, EFSA) göre insanda meydana gelebilecek etkileri saptamada kullanılabilecek uygun hayvan modeli henüz bulunamadı. Bu yüzden birden fazla hayvan türü kullanılması önerildi. Bu tip çalışmalarda GDO’ya maruz kalım sürelerinin, gerçek hayata göre çok kısa kalışı da bu çalışmaları tam olarak güvenilir kılmamaktadır.
Ewen ve Psztai’inin GDO’lu patateslerin fareler üzerindeki etkilerini araştırdıkları çalışmada, GDO’lu patatesle beslenen farelerin sindirim sisteminin farklı bölümlerinde gastrik mukoza proliferasyonu saptandı.
Ermakova çalışmasında, çiftleşme döneminden 2 hafta önce, çiftleşme dönemi boyunca ve gebelik süresince GDO’lu soya ile beslenen farelerin yavrularının doğum ağırlıklarının daha düşük olduğu gözlemlendi.
Seralini ve arkadaşları, GDO’lu mısırla 90 gün boyunca beslenen farelerin idrarında fosfor ve sodyum atılımının azaldığını, trigliserit düzeylerinin yükseldiğini ve hepatorenal toksisite bulgularına rastlandığını bulmuşlardır.
Hayvanlar üzerinde bunlar ve benzeri yapılan çalışmalar, GDO’lu ürünlerin insan sağlığı üzerinde olumsuz etki yapabileceği ihtimallerini güçlendirmektedir.
Dünya Sağlık Örgütü (World Health Organization WHO) 2005 yılında yayınladığı GDO’ların insan sağlığı ve gelişimi için potansiyel risk taşıdığını ve bunların güvenli besin olarak tüketimine dönük bir geçmişleri olmadığını, bir organizma genomuna yeni gen yerleştirilmesinin istenmeyen gelişimsel ve fizyolojik etkilere neden olabileceği belirtilmiştir.
İngiltere’de GDO’lu soya kullanılmaya başlanması ile birlikte soya alerji vakarlının % 50 arttığı bildirilmiştir.
GDO'lu ürünlerde bir diğer tartışmalı alan antibiyotik direnç hususudur. Gen aktarımı sırasında, genetik olarak değiştirilmiş hücrelerin, değişmemiş olanlardan ayırt edilebilmesi için bakteri kökenli antibiyotik direnç genleri kullanılmaktadır. Bu genlerin, insan ve hayvan bünyesindeki bakterilere geçerek onların da bu antibiyotiklere dirençli hale gelmesine neden olabildiği düşünülmektedir.
GDO’lu gıda ile vücuda alınan DNA parçalarının sindirim sisteminde tam olarak sindirilmeden dolaşıma geçmesi, oradan da hücrelere geçişi teorik olarak mümkündür. Örneğin GDO’lu mısırla beslenen tavuk ve sığırların, mısır kloroplast DNA’sının bunların çeşitli dokularına girdiği saptanmıştır.
Bu haber 7.10.2024 16:08:50 tarihinde eklenmiştir.
Toplam okunma sayısı :
Greyfurtun Sağlığa Faydaları
Kahve Kalp Sağlığı İçin Faydalı mı? İşte Araştırmaların Sonuçları
Sağlık Sektöründe Ödenen Nöbet Ücretleri Adil Değildir
Aile Hekimliği İçin Yeni Yönetmelik Geliyor
Ispanağın Faydaları
Sağlıkta Yeni Dönem Umut Veriyor
Biberiye Çayı Hafızayı Güçlendiriyor
Meme Ağrısı: Ciddiye Alınması Gereken Belirtiler
Prof. Dr. Erdoğan Mütevelli Sözüer
Sağlık İçin Üç Altın Kural
Çocuğunuz İçin Sakin Kalın
Çocuklarda Hangi Vitamin Ne Zaman Kullanılmalı?
Geriatrik Yaş Grubu Artıyor
GDO Hakkındaki Her Şey - 3
GDO Hakkındaki Her Şey - 2
GDO Hakkındaki Her Şey - 1
Sağlık Bakanı İyi İşler Yapıyor
Grip Vakalarına Karşı Nane Limon
2024© Bu sitenin tüm hakları saklıdır.