Sağlık Hizmet Sunumunda İdarenin Kusursuz Sorumluluğu




Sorumluluk” yalın bir ifadeyle üstlenilişin ya da görevin gereklerini bilmek, hissetmek ve bu gereklere uygun olarak hareket etmektir. Sorumluluk, bir başarısızlığın veya haksız bir eylemin sonuçlarına katlanma gerekliliği olarak da tanımlanabilir.1 “Hukuki anlamda sorumluluk” kişinin bir işleminin, bir davranışının veya kendisiyle hukukun ilişkilendirdiği bir olayın mali veya cezai sonuçlarına katlanması yükümlülüğüdür. “Hukuki (mali) sorumluluğun” birbirinden farklı iki anlamı bulunmaktadır. Bunlardan birincisi alacaklının borçluya ait malvarlığına zorla  başvurarak, alacağın yerine getirilmesini sağlama gücünü ifade ederken, ikincisi genel davranış kurallarına veya kendisine ait olan bir borca aykırı davranan kişinin, bu eylemi ile verdiği zararı tazmin etme zorunluluğu anlamına gelmektedir ki bu anlamı ile sorumluluk, “tazminat borcunun kaynağı” olarak kabul edilir.2

Kusur, hukuk düzenince kınanan bir davranıştır. Kusur Sorumluluğu, zarar veren kişinin kusurlu davranışına dayanan, uygulama ve doktrinde "subjektif sorumluluk" veya dar anlamda haksız fiil sorumluluğu” olarak tanımlanan sorumluluktur.3 Kusur olmadan sorumluluk olmaz ilkesine dayanan bu sorumluluğun doğması için; zarar, uygun illiyet bağı ve hukuka aykırılık unsurları ile birlikte zarar verenin davranışının kusurlu olması da gerekir. Kusur sorumluluğu, adalet duygularına uygun olup, zarar verenin ahlaki veya hukuki yönden kınanabilir bir davranışı ile gerekçelendirilebilir. Kusurlu bir davranışla, başkasına zarar veren kimse bu olumsuz sonuca bizzat katlanmalı, zararı gidermelidir. Gerçekten, zararlı sonucu pasif durumdaki zarar gören değil, hukuken onaylanmayan, hoş görülmeyen davranışıyla zarar veren meydana getirdiğine göre, buna onun katlanması, adalet duygularını tatmin eder. Tandoğan’a göre; "Tazminat yükümlülüğünü kusura dayandırmak adalete uygundur; zira bir kimse önceden görebileceği bir zarara sebep olmuşsa kendisi ahlaki açıdan kınanabilir. Buna karşılık, iradesi hukuka aykırı bir sonuca yönelmemiş olan ve bir zararın ortaya çıkmaması için halin gerektirdiği önlemleri alan bir kimseyi kınamak mümkün değildir; bu yüzden, onu tazminat yükümlülüğü altına sokmak doğru olmaz.” 4

Kusur sorumluluğu küçük ekonomik birimlerin hâkim olduğu, makineleşmenin tam gelişmediği, toplum yapısının tarım ve küçük sanayiye dayandığı, bireyci ve liberal düşüncenin etkin bulunduğu toplum ve zamanlarda görülen bir sorumluluk türüdür. Daha sonra ortaya çıkan kusursuz sorumluluk kavramı ise özünde, teknik gelişmeler karşısında kusurun yetersiz kalması ve ispatının çok zorlaşmasını barındırır.5 Endüstri devrimiyle birlikte ortaya çıkan teknik buluşların, makineleşmenin ve karmaşık sosyal ilişkilerin biçimlendirdiği toplum ve uygarlık yapısı kusursuz sorumluluğu bir yönüyle de zorunlu kılmıştır denebilir. Kusursuz sorumluluğunun kabulü, öğretide, kusur sorumluluğunu öngören liberal hukuk devletinden, adalet ve hakkaniyet ilkesine dayanan sosyal hukuk devletine geçişin ve sosyal gelişmenin bir sonucu olarak da yorumlanmıştır.6

Kusursuz sorumluluk (sebep sorumluluğu, objektif sorumluluk, kusura dayanmayan sorumluluk), ilke olarak zarara sebep olma düşüncesine dayanır. Bu tür sorumluluğun gerçekleşmesi için, sorumluluğu doğuran olayla zarar arasında sebep-sonuç ilişkisinin varlığı yeterlidir. Kusur, sebep sorumluluğunda kurucu bir unsur olmaktan çıkmıştır. Bu tür sorumlulukta, kusur şartının aranmaması söz konusudur. Burada sorumluluk, kusur yerine, kanunun öngördüğü belirli bir olguya bağlanmıştır. Sorumluluğun bağlandığı olgulara; gözetim veya objektif özen ödevinin ihlali, tehlikeli bir işletmeye, nesneye ya da şeye sahip olma gibi olgular örnek olarak gösterilebilir. Esasen, bütün sebep sorumluluğu halleri için geçerli tek ortak unsur, bu tür olgularla gerçekleşen zarar arasında uygun bir illiyet bağının bulunmasıdır. İşte, bu tür olgular ile gerçekleşen zarar arasında uygun bir illiyet bağının bulunması, sorumluluğun kurulması için yeterlidir.

Hukuk devleti ilkesi gereğince, devletin bütün organlarının denetimi ve bu denetim sonucunda ortaya çıkan, hukuka ve adalete aykırılık belirlendiğinde, devletin bu aykırılıktan sorumluluğu olmalıdır. İster örgütsel (organik) isterse işlevsel (fonksiyonel) anlamda değerlendirilsin, idare yürütme organ ve işlevinin doğal uzantısı konumundadır. Bireylerin temel hak ve özgürlüğü ile en fazla temas eden devlet işlevi, idare işlevi olduğu için hukuk devleti ilkesinin somut olarak hayata geçirilmesi, idarenin hukuka bağlılığı ve mali açıdan sorumlu tutulması ile doğru orantılıdır.7 İdarenin sorumluluğu, yalın bir ifade ile, idarenin bir kişiye verdiği zararın, idarenin malvarlığından bazı değerlerin zarar gören kişinin malvarlığına aktarılmasıyla tazmin edilmesi olarak tanımlanabilir.

İdare adına yapılan işlem, eylem veya idare ile hukuki ilişki kurulan olay; idareye tanınan üstün ve ayrıcalıklı yetkiler çerçevesinde gerçekleşmişse idarenin sorumluluğu İdare Hukukuna tabi olurken, bahis konusu olan işlem, eylem ya da hukuki ilişkinin muhatapları arasında hukuki eşitlik varsa somut olay Özel Hukuk kapsamında ele alınacaktır. İdarenin her iki hukuk dalına ait sorumluluğu T.C.  Anayasası  m.125’teki  “İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür” ifadesiyle Anayasal dayanağını bulmaktadır. İdarenin sorumluluğuna neden olan borç ilişkisi, idarenin özel hukuk ilişkilerine göre yürüttüğü bir faaliyet veya ortaya çıkan bir haksız fiil ise idare özel hukuk hükümlerine göre sorumlu tutulacaktır.

İdarenin eylemleri, idare tarafından kişilerin şahıs veya malvarlıklarına zarar verilmesidir. Tıpkı diğer hukuk öznelerinin olduğu gibi idarenin de eylemlerinden kaynaklanan mali sorumluluğu, kusura dayanan haksız fiil sorumluluğu ve kusura dayanmayan sorumluluğu olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.

İdarenin kusura dayanan sorululuğunu tanımlayan kavram olan fiili yol bir haksız fiil sorumluluğudur. Fiili yol, bazen yok hükmündeki veya hukuka aykırı bir idari işlemin uygulanması, bazen de hiçbir idari işleme dayanmayan ve idari nitelik taşımayan eylemler biçiminde ortaya çıkarlar. İdarenin re’sen icra yetkisini hukuka aykırı biçimde kullanması sonucu ortaya çıkan fiili yol, genellikle idarenin mülkiyet hakkına veya kamu özgürlüklerine ağır biçimde ve hukuk dışı bir tutumla müdahalesi durumunda ortaya çıkmaktadır.10 Fiili yola örnek olarak, taşınmazlara kamulaştırmasız el atılması, taşınır mülkiyetine tecavüz, özel hayatın gizliliğine, konut dokunulmazlığına, din ve vicdan özgürlüğüne tecavüzler gösterilebilir.

İdarenin kusura dayanmayan sorumluluğu, diğer özel hukuk öznelerinde olduğu gibi, kendisine atfedilen ancak haksız fiil (fiili yol) olarak nitelendirilemeyen eylemleri nedeniyle kişilere verdiği zararlardan sorumluluğudur. Diğer özel hukuk öznelerinde olduğu gibi, idare de kendisine atfedilen, fakat haksız fiil (fiili yol) olarak nitelenmeyen eylemleri nedeniyle kişilere verdiği zararlardan sorumlu olacaktır. Bu tür sorumluluğa, idarenin özel hukuka ilişkin kusursuz sorumluluğu denir.

İdarenin kusursuz sorumluluğu, idarenin hukuka uygun eylem ve işlemlerinden doğan zararları, bazı durumlarda tazmin etmesi yükümlülüğüdür. İdarenin bazı tutum  ve davranışlarından kaynaklanan zararların, idarenin kusurlu olup olmadığına bakılmaksızın karşılanması yoluna gidilmesidir. Kusursuz sorumluluk yargı kararlarında hakkaniyet, kamu yükümleri karşısında eşitlik, adalet, nesâfet gibi kavram ve düşünceler ile temellendirilmiştir. İdarenin kusursuz sorumluluk hallerinin, öğretide çeşitli sınıflandırmalara tabi tutulmasına karşın, temelde, risk ve fedakârlığın denkleştirilmesi ilkeleri temelinde değerlendirildiği görülmektedir.

Genel olarak risk sorumluluğu; idarenin, hiçbir kusuru olmasa dahi, yürüttüğü riskli faaliyetler veya kullandığı tehlikeli araçlar nedeniyle ortaya çıkan zararlardan sorumlu olmasını öngören bir kusursuz sorumluluk türüdür.12 Teknik Risk İlkesi, özel hukuktan idare hukukuna geçen bir objektif sorumluluk ilkesidir. Özel Hukuk’taki, herhangi bir girişimin sağladığı yararlar girişimciye ait olduğu için, o girişimden doğan zarar veya hasar da girişimciye ait olduğu görüşünden köken alır.13 Teknik risk ilkesi öğretide, idarenin tehlikeli faaliyetleri ve araç gereçleri temelli veya mesleki risk temelli olarak da, ayrı ayrı incelenmektedir. İdarenin yürüttüğü faaliyetlerden veya kullandığı araçlardan bazıları niteliği ya da yapısı gereği belli bir tehlike içerir. Bu gibi faaliyet ya da araçlar bir zarara yol açar ise idare, kusursuz dahi olsa, bu zararı tazmin etmek durumundadır. Kamu hizmetinde çalışan bir kişinin görevi nedeniyle bir zarara uğramasının, mesleğin kaçınılmaz bir tehlikesi olarak kabul edilmesi ve zararın kusursuz da olsa idarece tazmini, ilkenin hizmet veren yönünden değerlendirilmesidir.14 Bir cephaneliğin infilak etmesi, silahın ateş alması, doğalgaz boru hattının patlaması, hastaneden enfeksiyon bulaşması, işçi olarak çalışan personelin deponun patlaması neticesinde zarar görmesi gibi durumlarda idare, kusuru olmasa dahi sorumlu tutulabilir.

Sosyal Risk (Toplumsal Risk) İlkesi; özellikle özgürlükçü demokratik bir ortamda, kamu düzenine ve bu düzen içinde yaşayanlara yönelik bazı tehlikeler içermesini temelinde irdelenen bir ilkedir. Demokratik hukuk devletinin idaresi de kamu düzenini, özgürlükleri yok etmeden korumak zorunda olduğundan, bazı durumlarda ortaya çıkan toplumsal olayları önlemekte gecikebilir. Sosyal risk ilkesinde, idareye yabancı kişilerin veya toplulukların fiil ve davranışları zarara neden olmaktadır. Dolayısıyla, sosyal risk ilkesinin uygulandığı durumlarda da idari faaliyetle zarar arasında nedensellik bağı aranmaz.15 İdarenin önlemekle yükümlü olduğu fakat  önleyemediği, terör eylemleri gibi olaylarda, kamu düzeninin bozulması medeniyle kişilerin mağduriyetinin, devletin kusuru olmasa da kişilerin mağduriyetini gidermesi hakkaniyet gereği olarak kabul edilmektedir.

Kamu Külfetleri Karşısında Eşitlik (Fedakârlığın Denkleştirilmesi) İlkesi; idarenin kamu yararı ve düzeni düşüncesiyle yaptığı etkinliklerin, idareye yükletilecek herhangi bir kusur olmadan ya da söz konusu etkinlik bir tehlike taşımadan, kimilerinin özel bir zarara uğramasına neden olması temelli bir ilkedir.16 Oluşan bir zararın belli kişiler tarafından çekilmesi, bu ilkeye aykırı olabileceği gibi, hakkaniyete de uygun düşmediğinden, bahis konusu zararların, kusursuz sorumluluk ilkesi çerçevesinde, idare tarafından karşılanması düşünülmektedir. Fedakârlığın denkleştirilmesi ilkesinin en belirgin uygulama alanı kamulaştırma olmakla birlikte, yargı içtihatları ile de oldukça geniş uygulama alanı oluşmuştur.17 Belediyenin bir yeri çöplük olarak kullanması neticesinde, etraftaki arazi ve konutların değer kaybına uğraması veya kişilerin rahatsız olmaları durumunda idarenin zararı tazmin etmek zorunda kalması bu ilke ile açıklanabilir gözükmektedir.18

Sağlık hakkı kavramı, anayasal tanım olarak ilk kez, 1925 Şili Anayasası m.10'da “Devletin halk sağlığını ve ülkenin hijyenik esenliğini gözetim ödevi vardır” şeklinde tanımlanmıştır. Sağlık, bir kavram olarak, 1946 Dünya Sağlık Örgütü Anayasası'nda,"beden, fikir ve sosyal bakımdan tam bir iyilik hali olup, yalnız hastalık ve maluliyetin yokluğundan ibaret değildir. Ulaşılabilmesi mümkün olan en mükemmel bir sağlık haline sahip olmak, ırki, dini, siyasi fikirleri, ekonomik, yahut sosyal durumu her ne olursa olsun her insanın temel haklarından birini teşkil eder" şeklinde ifade edilmiştir.19 İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi m.25’de sağlık hizmetlerinden faydalanma hakkı; "Her insanın, yiyecek, giyecek, konut, sağlık hizmetleri ve gerekli toplumsal hizmetler de içinde olmak üzere; kendisinin ve ailesinin sağlık ve refahını sağlayacak uygun bir yaşam düzeyine hakkı vardır. İşsizlik, hastalık, dulluk, ihtiyarlık ya da geçim olanaklarından iradesi dışında yoksun kaldığı diğer hallerde sosyal güvence hakkına sahiptir. Anneler ve çocuklar öncelikle özen ve yardım görmek hakkına sahiptirler. Bütün çocuklar evlilik içinde ya da dışında doğsunlar, aynı toplumsal güvenceden yararlanırlar" hükmüyle çerçevelendirmiştir. Ekonomik Sosyal Kültürel Haklar Sözleşmesi m.12'de sağlık hakkının niteliği ve devletlerin alması gereken önlemler tanımlanmıştır.20 Avrupa Sosyal Şartı  sağlık hakkı kavramını çalışanlar özelinde de koruma altına alan bir sözleşmedir.21

Sağlık, T.C. Anayasası’nda temel hak olarak düzenlenmiş ve Devlete bu konuda pozitif edimler yüklenmiştir. Anayasa’nın 56. maddesine göre “Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden  planlayıp hizmet vermesini düzenler. Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir. Sağlık hizmetlerinin yaygın bir şekilde yerine getirilmesi için kanunla genel sağlık sigortası kurulabilir.” Hasta Hakları Yönetmeliği’ne göre sağlık hakkı; sağlık hizmetlerinden faydalanma ihtiyacı bulunan fertlerin, sırf insan olmaları sebebiyle sahip bulundukları ve T.C. Anayasası, milletlerarası anlaşmalar, kanunlar ve diğer mevzuat ile teminat altına alınmış bulunan haklardır.22

Anayasa Mahkemesi’ne göre sağlık hizmeti; toplumsal yaşamın zorunlu gereksinimlerinden olan düzenlilik ve süreklilik isteyen, nitelikleri gereği, değişken ve sürekli bir kamu hizmetidir.23 Kamu hizmeti, devlet ya da diğer kamu tüzel kişileri tarafından ya da bunların gözetim ve denetimleri altında; ortak gereksinimleri karşılamak ve kamu yararını sağlamak için topluma sunulmuş bulunan sürekli ve düzenli etkinliklerdir. Sağlık hizmeti diye de adlandırılabilecek sağlık kamu hizmeti temel bir kamu hizmetidir ve insan sağlığına zarar veren çeşitli faktörlerin yok edilmesi ve toplumun bu faktörlerin tesirinden korunması, hastaların tedavi edilmesi, bedeni ve ruhi kabiliyet ve melekeleri azalmış olanların ise rehabilitasyonu (alıştırılması) için yapılan tıbbi faaliyetlerdir.24 Bu tanımlamadan hareketle, sağlık hizmetlerini; koruyucu, tedavi edici ve rehabilite edici hizmetler olarak üçe ayırmak mümkündür.

Koruyucu Sağlık Hizmetleri; Toplum sağlığının korunması, hastalıkların önlenmesi, toplum sağlığına zarar veren nedenlerin ortadan kaldırılması için yapılan hizmetler, koruyucu sağlık hizmetleridir. Bu tür hizmetlere örnek olarak, salgın hastalık olduğu durumlarda ve yine bu durumlarda sınırlı olmadan yapılan bebek, çocuk ve gebe aşılamaları ve karantina uygulamalarını saymak mümkündür.

Tedavi Edici Sağlık Hizmetleri; Kişilerin bedeni veya ruhi bir rahatsızlıkları neticesinde bir sağlık kurumuna (birinci derece, ikinci derece, üçüncü derece sağlık kuruluşlarından her hangi birisine) başvurması ve rahatsızlığı ile ilgili olarak teşhis, tıbbi müdahale, tedavi, gözetim aşamalarını içeren sağlık hizmeti türüdür. Bu sebeple birinci derece sağlık birimleri olan, sağlık ocakları ve dispanserler; ikinci derece sağlık   birimleri olan devlet hastaneleri ve üniversite hastaneleri; üçüncü derece sağlık birimi olan özel dal hastaneleri, tedavi edici sağlık hizmeti sunan birimlerdendir.

Rehabilite Edici Sağlık Hizmetleri; Hastalanma ve kazalara bağlı olarak gelişen kalıcı bozukluklar (sekeller) ve sakatlıkların günlük hayatı etkilemesini engellemek ya da bu etkiyi en aza indirgemek; kişinin bedensel ve ruhsal yönden başkalarına bağımlı olmadan yaşamalarını sağlamak ve kişileri sosyal hayata katabilmek etmek amacıyla düzenlenen sağlık hizmetleridir.

Sağlık hizmetlerinin bu üç grup ile sınırlı olmasına rağmen, öğretide; sağlık merkezlerine müracaat, adli vakalar hakkında rapor düzenlenmesi, sağlık hizmeti esnasında hastanın özel bir takım bilgilerine sahip olunması neticesinde ortaya çıkan sırrın öğrenilmesi ve bu sırrın saklanması gibi hallerin de sağlık hizmeti kavramından sayıldığı öne sürülmektedir.

Ekonomik, sosyal ve kültürel haklar kapsamında yer alan sağlık hakkı konusunda devletler, ekonomik güçleri oranında sorumlu tutulmakla birlikte, öz niteliğindeki bazı sağlık hakları bakımından ekonomik engelden, sıklıkla bahsedildiği bilinmektedir.25 Devletler, hizmet kusuru ilkesi dayanağında mali sorumluluğu üstlenmektedir. Sosyal devlet ilkesinin gelişmesi ile idare tarafından yeni hizmetler üstlenilmeye başlanınca, idarenin kişilere zarar verme olasılığı da artmıştır. Buna bağlı olarak, idari davranış ile zarar arasında sadece bir nedensellik bağının bulunması durumunda, kusur şartı aranmaksızın, idarenin sorumlu olması, sağlık hizmet sunumunda da kendini göstermiştir.26

İdarenin kusursuz sorumluluğunda, kusur sorumluluğunun da dayanağını oluşturan, zarar ve nedensellik unsurları aranmakla birlikte, eylem veya işlemin haksız fiil olması talep edilmemektedir. Danıştay 10. Dairesi, idarenin kusursuz sorumluluğuna ilişkin bir kararında, “İdarenin tazmin sorumluluğu belirlenirken öncelikle hizmet kusuru ilkesinin araştırılması, kusurun belirlenememesi hâlinde kusursuz sorumluluk ilkesinin olayda uygulanıp uygulanamayacağının belirlenmesi gerekir.” şeklinde hüküm vermiştir.27 Ulusal üstü hukuk bağlamında, Lyon İdare Mahkemesinin de, sağlık hizmetlerinde yeni tedavi yöntemlerinin uygulanması, tamamıyla bilinmeyen riskler içermesi, hastalığa yönelik risklerin bulunması, terapi sonrası olağanüstü yaşamsal konulara yönelik rahatsızlık ve güçlükler içeren anormal ve önemli nitelikteki zararlardan hastane idaresinin kusursuz sorumluluğu yoluna gidilebileceği yönünde bir kararı bulunmaktadır.28 Bu günkü teknoloji bağlamında, bir yanı ile de sağlık hizmetlerindeki değişimin hızını da işaret eden, Güran’ın 1979 yılındaki saptamasına göre, mümkün olan tüm önlemleri almış olsa da; nükleer tıp uygulamaları, beyin ameliyatları, akıl hastalarının bakım ve muhafazası gibi özünde risk taşıyan faaliyetlerde, idarenin kusursuz sorumluluğu aranmalıdır.29

Türk idari yargısında sağlık hizmet sunumunda, idarenin kusursuz sorumluluğundan çok kusur sorumluluğu yönüne gidildiği görülmektedir. Kusur sorumluluğuna gidilen hallerde de kusurun arandığı izlenmekle birlikte, Danıştay 1971 yılında verdiği bir kararında, ambulans şoförünün kusuru nedeniyle oluşan kazada, ambulanstaki hasta ve hasta yakınının ölümünde, idarenin kusursuz sorumluluğuna gitmiştir.30 Danıştay’ın 1983 yılında verdiği bir başka kararı, sağlık hizmetinin sunumunda mala zararı konu alması nedeniyle değerlendirmelidir. Bahis  konusu kararda; Sıtma Savaş Başkanlığı sıtma mücadelesi görevlilerince yapılan ilaçlama sırasında davacının iki ineğinin ölmesi nedeniyle açılan davada Danıştay, “kamu hizmetlerinin yerine getirilmesi sırasında fertlere ve özel mülkiyete verilen zararların fiil ile zararlı sonuç arasında illiyet bağının bulunması şartıyla ayrıca idarenin kusuru aranmadan hizmet sahibi idarelerce tazmin edilmesi hukukun genel ilkeleri ile hakkaniyet ve nesâfet kuralları gereği olduğu gibi, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 125. maddesine göre, idare kendi eylem ve işlemlerden doğan zararları gidermek zorundadır. Bu durumda olayla zarar arasında bir nedensellik bağı bulunması yeterlidir. Zira idare kamu yararı düşüncesi ile yaptığı hizmetler dolayısıyla, idareye yüklenebilecek bir hizmet kusuru olmadan da bazı kişilerin veya mallarının özel bir zarara uğramasına sebep olabilir. Bu zararın karşılanması kamu külfetleri karsısında eşitlik ilkesinin bir sonucu” olduğuna hükmetmiştir.31 Aynı yıl Tıp Fakültesi binasında hastanın kafasına raf düşmesi dolayısıyla gerçekleşen ölümde “olay ile zararlı sonuç arasında uygun bir nedensellik bağının kurulabilmesi, idarenin kamu yararı düşüncesiyle yaptığı hizmetler dolayısıyla idareye yükletilebilecek bir kusur olmasa dahi özel bir zarara uğrayan kişilerin bu zararlarının tazminine karar verilebilmesi için yeterlidir. Bu zararın karşılanması kamu külfetleri karsısında eşitlik ilkesinin bir sonucu olup, bu tür zararların zarar görenler üzerinde bırakılması hakkaniyete de uygun düşmez”32 şeklinde hüküm vermiştir.

Danıştay diğer bazı kararlarında, hastaya yapılan enjeksiyona bağlı olarak gelişebilecek şoka karşı etkili önlemlerin alınmaması sonucunda meydana gelen ölüm olayında, davalı idarenin hizmet kusurunun33; hastanın kırılan ayağının tedavisi için yatırıldığı devlet hastanesinde, hatalı enjeksiyon yapılması sonucu kolunda kangren oluşması olayında ise tedbirsizlik ve  meslekte acemilik sonucu hizmet kusurunun oluştuğu kabul etmiştir.34 Hatalı  enjeksiyon yapılması sonucu ortaya çıkan zararların tazminine ilişkin Fransız Danıştay kararlarında da kusur kuramına yer verildiği görülmekle birlikte, aşı ve aşılama faaliyeti sebebiyle meydana gelen zararlarda,  idarenin  sorumluluğu için  asgari  bir  nedensellik bağının  varlığının  yeterli  sayıldığı görülmektedir. Danıştay medyanın da ilgi gösterdiği, kronik böbrek yetmezliği hastasının, kan nakli sırasında bulaş gösteren HIV virüsü nedeniyle ölümü sonucu uğranılan zararın tazminine, hizmet kusuruna dayanarak karar vermiştir.35

Anayasa’da Devletin, sağlık hizmetlerini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getireceği düzenlenmiştir. Sağlık hizmetinin doğrudan idare tarafından yürütülmese de Özel Hastanelerde de kamu hizmeti verilmektedir. İdarenin denetim ve gözetim altında yürütülen hizmetler idarenin gözetim ve denetimi altında yürüttüğü faaliyetler olarak idarenin sorumluluğu gözetim ve denetim ile sınırlı tutulmaktadır. Hususi Hastaneler Kanunu36 ve Özel Hastaneler Yönetmeliği’ne37 göre özel hastaneler; şikâyet üzerine yapılan inceleme ve soruşturma ile Bakanlıkça Komisyona yaptırılan veya Bakanlık Müfettişleri tarafından yapılan olağan ve olağan dışı denetimler hariç olmak üzere; müdürlük ekipleri tarafından da düzenli olarak denetlenir. Öğretide yaygın görüş, zarar doğuran olay idarenin denetim ve gözetim eksikliğine bağlıysa idarenin, aksi takdirde özel hastane yönetiminin sorumlu olduğu şeklindedir.38

Kanaatımca, devletin sağlık hizmetini hakkaniyet ölçütünde dağıtım ve planlama yükümlülüğünü yerine getiremediği, hizmet sunumu için gerekli teknolojiyi sağlayamadığı, özel sağlık kuruluşlarının kuruluşunda dikkatli ve özenli davranmadığı veya denetlemenin yapılmadığı durumlardan doğan zararlarda idarenin kusursuz sorumluluğuna gidilebilmelidir. Sağlık hizmet sunum yerlerinde hizmet alan hasta harici, refakatçi ve/ya ziyaretçilerin zararları veya yetkili olmayan kişilerin sağlık hizmetinden doğan zararların tazmini durumlarında da idarenin kusursuz sorumluluğu gözetilmelidir. Böyle bir yaklaşım ile sağlık mensuplarının sorumlulukları da çerçevelendirilmiş olacak ve zarar uğrayan bir ölçüde tatmin edilebilecektir.

KAYNAKÇA

AYAN Mehmet. Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Konya, 2005.

BAŞ BEREKET Zuhal. İdarenin Hukuki Sorumluluğunun Sağlanmasının Aracı Olarak Tam Yargı Davaları, İdari Yargı Paneli, TBB ve Mersin Barosu, Mersin, 2003.

BAŞ BEREKET Zuhal. Sağlık Hizmetlerinin Yürütülmesi Sonucu Ortaya Çıkan Zararlardan Dolayı İdarenin Sorumluluğu, Danıştay Tasnif ve Yayın Bürosu Yayınları, 135. Yıl Danıştay ve İdari Yargı Günü Sempozyumu, No.68, 2003.

ÇAĞLAYAN Ramazan. İdarî Yargı Kararlarının Sonuçları ve Uygulanması, Ankara, 2000, s.286.

EREN Fikret. Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul, 2008. EREN Fikret. Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul, 2010. GÖZLER Kemal. İdare Hukuku Dersleri, Bursa, 2006.

GÜNDAY Metin. İdare Hukuku, Ankara, 2002.

GÜRAN Sait. İdarenin ve Ajanın Sorumluluğunun Belirlenmesine İlişkin Düşünceler, Amme İdaresi Dergisi, Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü Yayınları, Cilt.12, Sayı.1, Ankara, 1979.

KALABALIK Halil. İdari Yargılama Usulü, İstanbul, 2009.

OĞUZMAN M. Kemal, Öz M. Turgut. Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul, 2010.

ŞAHİNİZ C. Salih. Yargıtay kararları Işığında “Kamulaştırmasız El Koyma”, Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt.1, Sayı.1, 2004.

TANDOĞAN Haluk. Kusura Dayanmayan Sözleşme Dışı Sorumluluk Hukuku, Ankara, 1981.

TEKİNAY Selahattin Sulhi, Akman Sermet, Burcuoğlu Haluk, Altop Atilla. Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul, 1993.

YAVUZ Cevdet. Türk Borçlar Kanunu Tasarısı'na göre "Kusursuz Sorumluluk" Halleri ve İlkeleri, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, Cilt.14, Sayı.4, 2008.

1 Selahattin Sulhi Tekinay, Sermet Akman, Haluk Burcuoğlu, Atilla Altop. Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul, 1993, s.18.
2 M. Kemal Oğuzman, M. Turgut Öz. Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul, 2010, s.13.
3 Fikret Eren. Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul, 2008. s. 447.
4 Haluk Tandoğan. Kusura Dayanmayan Sözleşme Dışı Sorumluluk Hukuku, Ankara, 1981, s.1.
5 Mehmet Ayan. Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Konya, 2005, s.223.
6 Cevdet Yavuz. Türk Borçlar Kanunu Tasarısı'na göre "Kusursuz Sorumluluk" Halleri ve İlkeleri, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, Cilt.14, Sayı.4, 2008, s.36.
7 Zuhal Bereket Baş. İdarenin Hukuki Sorumluluğunun Sağlanmasının Aracı Olarak Tam Yargı Davaları, İdari Yargı Paneli, TBB ve Mersin Barosu, Mersin, 2003, s.308.
8 Fikret Eren. Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul,  2010, s.81.
9 Mehmet Ayan, 2005, s.259.
10 C. Salih Şahiniz. Yargıtay kararları Işığında “Kamulaştırmasız El Koyma”, Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt.1, Sayı.1, 2004, s.53.
11 Kemal Gözler. İdare Hukuku Dersleri, Bursa, 2006, s.721
12 Kemal Gözler, 2006, s.1071.
13 Metin Günday. İdare Hukuku, Ankara, 2002, s.379.
14 Ramazan Çağlayan. İdarî Yargı Kararlarının Sonuçları ve Uygulanması, Ankara, 2000, s.286.
15 Halil Kalabalık. İdari Yargılama Usulü, İstanbul, 2009, s.213.
16 Ramazan Çağlayan, 2000, s.340.
17 Kemal Gözler, 2006, s.1141.
19 5062 Sayılı Onama kanunu, RG. 09.06.1947, Sayı.6634. Tanım resmi çeviridir.
20 ESKHS Madde 12 - 1. Bu Sözleşme'ye Taraf Devletler, herkesin, ulaşılabilecek en yüksek  fiziksel  ve zihinsel sağlık standardına sahip olma hakkını kabul ederler. 2. Bu Sözleşme'ye Taraf Devletlerin, bu hakkın tam olarak kullanılmasını sağlamak için alacakları tedbirler şu amaçlara yönelik olacaktır: (a) Ölü doğum ve çocuk ölümleri oranlarının düşürülmesini ve çocuğun sağlıklı bir şekilde gelişmesini sağlamak; (b) Çevresel ve sınai sağlık şartlarının her yönüyle iyileştirilmesi; (c) Salgın, yöresel, mesleki ve diğer hastalıkların önlenmesi, tedavisi ve kontrolü; (d) Hastalık durumunda herkese tıbbi hizmet ve tıbbi bakım sağlayacak koşulların yaratılması.
21 Avrupa Sosyal Şartı Madde 3 - Tüm çalışanların güvenli ve sağlıklı çalışma koşullarına sahip olma hakkı vardır. Madde 13 - Yeterli kaynaklardan yoksun olan herkes, sosyal ve tıbbi yardım alma hakkına sahiptir
22 Hasta Hakları Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik, 8 Mayıs 2014, 28994 (Değişik).
23 Anayasa Mahkemesi’nin 22.11.2007 tarih ve E. 2004/114, K. 2007/85 sayılı kararı.
24 224 sayılı Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkında Kanun’un 2. maddesi.
25 Bülent ALGAN. Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Hakların Korunması, Ankara, 2007, s.38.
26 Ramazan Çağlayan, 2000, s.175.
27 Danıştay 10. Dairesi. Karar Tarihi: 15.10.1996. Esas: 1995/482. Kararı.
28 Zuhal Bereket Baş. Sağlık Hizmetlerinin Yürütülmesi Sonucu Ortaya Çıkan Zararlardan Dolayı İdarenin Sorumluluğu, Danıştay Tasnif ve Yayın Bürosu Yayınları, 135. Yıl Danıştay ve İdari Yargı Günü Sempozyumu, No.68, 2003, s.81.
29 Sait Güran. İdarenin ve Ajanın Sorumluluğunun Belirlenmesine İlişkin Düşünceler, Amme İdaresi Dergisi, Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü Yayınları, Cilt.12, Sayı.1, Ankara, 1979, s. 21.
30 Danıştay Onikinci Dairesi’nin, 19.1.1971 gün ve E.1969/3710, K.1971/96 sayılı kararı.
31 Danıştay Onuncu Dairesi’nin, 21.02.1983 tarih ve E.1982/3142, K.1983/322 sayılı kararı. 32 Danıştay Onuncu Dairesi’nin 15.06.1983 tarih ve E.1982/3852, K.1983/1515 sayılı kararı. 33 Danıştay Onuncu Dairesi’nin, 1.6.1994 gün ve E:1993/363, K:1994/2402 sayılı kararı.
34 Danıştay Onuncu Dairesi’nin. 16.1.1985 gün ve E:1982/2908, K:1985/26 sayılı kararı.
35 Zuhal Bereket Baş, 2003, s.85.
36  1933 tarih ve 2219 sayılı kanun.
37 Resmi Gazete: 27.3.2002- 24708.
38 Sait Güran, Hekimin Faaliyetlerinden Devletin Sorumluluğu, s.16.


İlgili Etiketler

İlgili etiket bulunamamıştır.


Bu makale 14.3.2020 20:20:23 tarihinde eklenmiş ve toplam kere okunmuştur.


Hava Durumu


Piyasalar