Cinsiyet, üreme sistemi üzerinden tartışılacak bir konu mu? Yoksa doğumdan sonra insanın yetiştiği Sosyal Ortamda şekillenen bir konu mu?
Konuyu böyle ele aldığımızda “gerçek” ile “saçma” nın ne kadar açık olduğunu da görmüş olacağız. Çünkü daha anne rahminde, cinsiyete göre bütün organ mekanizmaları ve hormonal düzeyler ile henüz tespit edilmemiş nice mekanizmalar işlemeye başlayacaktır.
Bilim Tarihinin Gülünçlükleri!
Bilimin ilerlemesi, insanlık tarihi boyunca emekleyerek, adım adım olmuştur. Çoğu zaman Analojilerle yanılgılar ve tökezlemelerde kaçınılmazdır.
Madagaskar da iki erkek Penguen in birlikte yaşaması, evrensel bir ilke konumunda bilimsel bir veri olarak sunulamaz. Bu ancak 17 yy Jan Baptist Van Helmont'un (1580-1644) kirli bir gömlek ve buğday tanelerini bir araya getirmesi ile bir müddet sonra farelerin üredigini (70 yıl) kabul etmek gibidir. Bu inanç, ancak 1668 de İtalyan F.REDİ tarafından kontrollü deneylerle çürütülebilmiş.
Zaman İçinde, Gülünç Duruma Gelmiş Bir Bilimsel Kabul!
Yeni bir şey ifade etmek gerektiğinde, yeterli bilgi olmadığı hallerde, insanların hayal gücü ile yaptığı yorumlarla dolduracaktır. İşte sağlıklı olduğu tartışılan bu tür “yapay bilgi” kullanma durumuna ANALOJİ denmektedir. Analojiler yeterli tartışılıp deneysel süreçlerden geçmeden genelleme yapıldığında ortaya saptırılmış açıklamalar ve bilimsel olmayıp bilimsel kabul gören sonuçlar çıkaracaktır. İşte John Money'in insanlık tarihine karanlık, vahşi bir sayfa olarak geçecek olan Nötral Cinsiyet Teoriside böyle bir kurgudur.
Cinsiyeti, sadece üreme sistemi içinde “haz veren organ” a(penis/vagina) indirgeyip düşünmemeliyiz. Bu şekilde düşünürsek, insanı düşünmemiş, sadece “haz veren bir robotu” tasarlamış olacağız. Halbuki insanda bütün sistemler birbirini tamamlayıcıdır.
Hayat, bizim için sadece “haz”dan ibaret değil ki sadece haz veren organ düzeyinde düşünelim.
Bizim için tasarlanan hayatta, dualite mevcut. Diyalektik bir yapı üzerinden düşünmeliyiz. Onun için dişiyi ya da erkeği biz yaratmıyoruz. Biz ancak mevcut olanı tespit etmeye çalışıyoruz. Aslında bilimin farklı tanumları olmakla birlikte, bizim için en makul tanım mevcut olanı tespit edip isimlendirmek’ten ibarettir.
Evrenin işleyen mekanizmasına baktığımızda 'Hayat, insanda ve hayvanlarda erkek ve dişi cinsiyet hücrelerinin (spermatozoon ve ovumun) birleşmesinden oluşan ZİGOT ile başlar.
Yumurta Hücresi Deposu/Sperm Üretim Fabrikası
X kromozomal yapıya sahip olanın, daha anne rahminde bir “dişi yumurta hücresi deposu” ve Y kromozomal yapıya sahip olanında, adeta bir “sperm üretim fabrikası” halinde doğduğunu bilememek! Bilip te cinsiyetin toplumda şekillendiğini ıspata çalışıp, böyle bir çıkarımda bulunmanın ahmaklıktan öte ifadesi olamaz. İfadelerim ağır gelebilir. Ama insanlığın bu cahilane girişim için ödediği bedel çok ağır olmuştur.
Mıknatıs Modeli
Medeni hayatın temel aldığı toplumun ilk yapı taşı AİLE, kadın ve erkekle başlar. Kadını yalnız ya da erkeği yalnız tasarlayamazsınız.
Bu diyalektik yapı, bizim dilimizin derinliğine de işlemiş. Zevc kelimesinin osmanlıca bir karşılığı da çift, yani iki şeyden meydana gelen, Karı ve koca'nın her biri! Ve aileyi tam oluşturan iki yarım: bir çift terlik, eldiven! insanın sağ ve sol yanı gibi.
Mıknatısı ne kadar bölerseniz bölün her zaman iki kutup olacaktır. Bu evrensel hayatın özüdür.
Siyah ve beyaz nasıl ki gece gündüzü sembolize ediyor ve günü oluşturmak için birbirini gerektiriyorsa, dişi ve erkek ondan daha elzem bir gereklilik içindedir.
Bilgiler ve onu ifade eden kavramlar, cahilane yorumlandığı zaman bu dualiteden ve hayatın özünden doğal olarak uzaklaşır.
İnsanlık tarihinin birikimi, insan doğarken kadın ve erkektir diyor.
Kutsal kitaplar “biz sizi bir dişi bir erkekten yarattık” diyor.
Bilimin geldiği noktada “Hayat, insanda ve hayvanlarda erkek ve dişi cinsiyet hücrelerinin
(spermatozoon ve ovumun) birleşmesinden oluşan ZİGOT ile başlar.”
Ama Dr. John Money'in Nötral Cinsiyet Teorisi'ne göre cinsiyet, “ilk çocukluk yıllarında çevreden öğrenilen bir olgudur.” diyor. Yani cinsiyetin, sosyal hayat içinde şekillendiği ve insanın/toplumun tercihine bırakıldığı kanaat ve inancını doğurup yaygınlaştırıryor.
Bu sözün doğruluk değeri, “kirli bir gömlek ve buğday tanelerini bir araya getirseniz, bir müddet sonra orada fareler türer” demekten daha abes değil mi? Gelin görün ki bu söz 20 yy da en şöhretli bir Hastanenin, en şöhretli bilim adamlarından birinin ağzından çıkıyor. Ve hem de “teori” diye adlandırılıyor.
Netice olarak, sekiz aylıkken sünnet esnasında cinsel organını hekim hatası ile kaybeden David Reimer ve ikizi, bir TV programında gördükleri şarlatan John Moneyin eline çaresizce düşer. Cinsel organı işlev görmeyecek olan Erkek David'den kız olarak yetişmesi gerektiğini, her türlü desteği aileye sunacağına ikna eder. Ancak daha sonra John Money, cinsiyetin doğuştan gelmediğine ve öğrenilmiş olduğuna yönelik bir teorinin taraftarı olduğunu bu nedenle David Reimer ve ikizini bu teori adına kullanmak istediğini itiraf eder. İki kardeşi, Davit'in yeni cinsiyetini tanıtma ve kabullenme adına her türlü cinsel pozisyonlara sokmaktan geri durmaz. Bu ilkel bilimsel duruşa, on iki yıl boyunca erkek geninin dişi olmaya zorlanmasına isyanla karşılık verince Money, bir daha bu konuda makale yazmaz.
Ve daha sonra asıl cinisyetine dönmek arzusu ile bir dönüş yaşamaya çalışan Davit ile birlikte, kardeşinin de intiharına neden olarak tarihe lanetle geçmiş olur. Böylece Doktor Money, Johns Hopkins Hastanesi’nde açılan “cinsiyet kimlik kliniği” evrensel yaratılıştan sapmanın en acı örneğini vermiş olur. Dr. John Colaptino, 20 yıl sonra bu başarısız deneyin gerçeklerini kaleme aldı. David, onca çabaya rağmen kendisini asla dişi hissetmemiş ve en güzel çağlarında da çevresinden dışlanmıştı.
Cinsiyeti belirleyen eşey hücrelerin bilindiği DNA sarmalının çözüldüğü bir çağda! Cinsiyeti belirleyen tek faktörün yetiştirildiği ortam olarak düşünmeye abeslik bile denmez.
Cinsiyet nedir? diye sorduğunuzda, kişinin biraz embriyoloji bilgisi varsa size iki ayrı eşey hücreden bahsedecektir. Bir dişi birde erkek! Daha da ileri bilgide kromozomal yapı bizi karşılar ve böylece canlının biyolojik şekillenmesi ile birlikte çok daha karmaşık olan psikolojik ve sosyalleşme süreci şekillenecektir.
Bugün bu “cinsiyet kimlik kliniği” denemesi artık sosyal planda yaşatılmaya çalışılıyor.
TOPLUMSAL CİNSİYET! Türkçede bir karşılığı olmayan ama te’villerle anlamlandırmaya çalışılan bir kavram. Aslında batıda üretilen iki cinsin, olağan yaşamı dışında bir yaşama, toplumu hazırlamak ve adapte etmek için üretilmiş bir kavram. Yeni bir şey ama ne!
Aslında ne bu kavram ne de teoriye analoji bile denmez. Çünkü yapay bilgininde gerçeklikle ilgisi olmalı.
Talep Varsa Siyaset, Kanun! Kapitalizm, Mal Arzında Bulunur!
Tarih boyunca bilimin, insanın hırslarına alet edilme örneklerine rastlamak mümkün. Savaşların acımasız karşılığı için insandan daha dayanıklı ve vahşi yaratıklar hayal edilmiş insan-maymun gibi bir tasarım 20yy ın başında denenmiş ancak başarısız olmuştur.
Savaş, sadece silahla fethetmekle olmuyor. Artık sosyal yönden kaoslar oluşturmak,
degenerasyonlarla hedefsiz kitlelere dönüştürmekle de yapılıyor. Bunun içinde bilimsel olmasa da bilimselmiş gibi yollarla bu mücadele verilmektedir.
Şimdi toplumda bir kitlesel talep oluşturup, yönetimleri buna karşılık vermeye zorlayarak adeta dün yer altında ve suç olanın, bugün örgütlendiği için meşruiyet kazandığından, yaşatılması gerektiğini kabul ettirmek davası var.
Yarın ki gün Pedofililer örgütlenip, “Biz tarih boyunca vardık! Şimdi de varız! Yarında olacağız!” sloganıyla ortaya çıkar ve meşruiyet talebinde bulunurlarsa şaşmamalı. Çünkü çok değil otuz yıl önceki LGBTİ reaksiyonları ile bugünkünü mukayese ederseniz, Sapıklıktan hastalığa oradan da normalleşmeye terfi etmiş durumdalar. Roman ve hikayelere pornografik, pedofilik eylemlerin ballandıra ballandıra sokulup, bakanlık onaylı yayınlanmaları bu açıdan hatırı sayılır başarılı girişimlerdir.
Siyaset, toplumdaki talep üzerine hareket eden bir kurumdur. Talebin bilimselliğini çoğu zaman tartışamaz!
Onun için baskı gruplarının direnci önemlidir. Baskı grupları, yapay ve zararlı talepler de oluşturabilirler. Bunun karşısında, Toplumun saygın hafızası durumundaki akillerin harekete geçmesi gerekir.
Bilimsel kurulların, bağımsız araştırmaları ile bir direnç oluşturması, toplum ile siyaset arasındaki dengeyi oluşturur.
Bu dengeyi, baskıcı sistemlerde ellerinde tutmak isteyenler bilimsel kurumları, kişileri kendi felsefeleri yönünde sonuç vermesi için zorladığına da tarih şahitlik eder.
Bugün dünya üzerinde, güçlü organizasyonlarla lobiler kuran gruplar, daha geniş küresel ölçekte baskı grubu vazifesini görmekte ve küresel ölçekte etkili olabilmektedir.
Bu nedenle toplumda oluşturulan her talep, bilimselliği tartışılmadan kabul edilmemeli. Bunun karşısında, sivil bir direnişin, siyasete doğru yön vermesi için teyakkuzda olması gerekir. Talebin fayda ve zararını bilimsel verilerle ortaya koyup, bir ikna mekanizmasını yanlış talepten daha ciddi bir şekilde savunması gerekir.
Bu makale 8.3.2024 17:57:23 tarihinde eklenmiş ve toplam
kere okunmuştur.
2025© Bu sitenin tüm hakları saklıdır.