Korona kısıtlamalarının azaldığı ilk günlerden biriydi sanırım İstanbul’a giriş yasağı kalkmış veya bir şekilde insanlar izin almanın yolunu bulmaya başlamışlardı. Sabah saatleriydi evden çıkmak için hazırlanıyordum ki bir motor gürültüsü duydum. Arabaları sevdiğim için meraktan camdan dışarı baktım. Kırımızı bir spor arabadan havalı bir delikanlı inerken genç bir kız da koşarak bahçedeki merdivenlerden aşağıya iniyordu... Beklenmedik bir şekilde sanki hiç ayrılmayacaklarmış gibi sarıldılar. Kendimi eski Türk filmlerindeki bir aşk sahnesindeki gibi hissettim. Uzun zamandır birbirine bu kadar hasretle sarılan insanlar görmemiştim. Aslında günümüzde etraf sevgili doluydu ama genelde boş şeylere gülüp eğlendikten sonra sanki hiç duyguları yokmuşçasına birbirlerine kayıtsız şekilde ellerindeki telefona dalıyorlardı. Ama bu çift farklıydı, gerçekten birbirlerine özlem doluydular. Acaba ne kadar zamandır ayrıydılar? Bir virüs yüzünden birbirine dokunamamak ne kadar zordu? Sahi kimse dokunamamıştı sevdiklerine... Hâlbuki dokunmak en insani en güzel şey değil miydi? Bize en çok güç veren şey değil miydi? Bu süreçte belki de en zor olan kimsenin sevdiklerine sarılamamasıydı. Küçükken bir yerimiz uf olunca annemizin öpücüğü geçirmiyor muydu acıyı hemen? Babamız elimizden tutunca kalkmak çok kolay olmuyor muydu? Arkadaşımız kolumuza girince enerji dolmuyor muydu içimiz? Sevdiğimiz bize sarılınca coşku ve mutluluk duymuyor muyduk? Bebeğimizi kucağımıza alıp kokusunu duyunca tüm zorluklara göğüs gerecek gücü bulmuyor muyduk?
Ölümler, tedaviler, malzemeler, önlemler, ekonomik zararlar, kısıtlamalar ve daha birçok şey gündeme geldi korona ile ilgili. İçimize korku salındı, herkes panik oldu. En çok da birbirimizden korkuttular bizi. En önemli koruyucu önlemimiz izolasyondu. Herkes birbirinden uzaklaştırıldı, tek başlarına kapalı ortamlarda kalmaları gerektiği söylendi. Eldeki tıbbi verilere göre virüsün yayılımının azaltmak için yapılacak en mantıklı hareketler bunlardı. Ama kimse insanların psikolojisini düşünmedi başta. Bağışıklığın da bu kadar stres altında ciddi şekilde zayıflayabileceğini ön göremediler. İnsanların duyguları ve temel ihtiyaçları düşünülmedi. İnsanın sosyal bir varlık olduğu birbiriyle görerek, duyarak, koku alarak, dokunarak iletişimi olmazsa yaşayamayacağını unuttular. İnsanın en çok ihtiyacı olan şeyin açık hava, su ve güneşten sonra başka bir insan olduğunu görmezden geldiler...
Dokunmak insanın temel ihtiyaçlarından biri ve uzun süre temel bir ihtiyacın karşılanamaması viral bir enfeksiyon kadar ölümcül olabilir. İnsanın sosyal bir canlı olduğu hiçbir zaman unutulmamalı her şeyle mücadelede öncelikle sosyal ve psikolojik destek de sağlanması gerektiği hatırlanmalıdır.
Yani dediğim şudur, Korona birçok zarara sebep olsa da en önemli olumsuz etkileri sosyal ve psikolojik olarak kendini göstermiştir.
Korona belki de en çok sevenleri üzdü, en çok da âşıkları vurdu!...
Bu makale 28.7.2020 11:42:12 tarihinde eklenmiş ve toplam
kere okunmuştur.
2024© Bu sitenin tüm hakları saklıdır.