Yazımın başlığı akademik bir makale gibi duruyor, fakat değil. Tüm hekimler başlığı görünce hemen ne demek istediğimi anladılar. Eminim ki tüm hekimlerin başına benzer vaka, birkez/çokkez gelmiştir. Maalesef Türk tıbbının bir gerçeğini paylaşacağım sizinle.
Başlık akademik makale gibi olduğuna göre, akademik makale gibi devam edelim. 43 yaşında kadın hasta, baş ağrısı ile saat 23.30 sularında acil servise başvurdu. Akşam yemeği sırsında eşi ile tartıştıktan sonra başlamış. Öz geçmişinde özellik yok. Fizik Muayene (uzatmaya gerek yok) tamamen normal. Hastanın öz geçmişinde anksiyete olmasına rağmen SAK ve benzeri beyin kanaması olabileceği göz önünde tutuldu. Ancak hastanın GKS 15, fizik muayenesi ve göz dibi muayenesi (fundoskopi) tamamen normal idi. Hastada anksiyete düşünülerek anksiyolitik tablet verildi. Hasta yakını ısrarla serum istiyordu. Tahmin edersiniz ki hasta LA BELLA İNDEFERANS (güzel aldırmazlık) belirgi olarak gözlenirken, baş ağrısı hiç hafiflemiyordu. Gelişinde olan ağrı puanı 10 üzerinden 8 iken şuanda 7 olarak bildirdi. Hastaya analjezik tablet verildi. Hasta yakını bunu ben evde de yapardım diyerek bağırmaya başladı. La havle deyip, baskıya yenilip SARI SERUM içinde analjezik verildi. Ancak ağrısından herhangi bir düzelme görülmedi. Zaman ilerliyor, acil servis dolup taşıyor ve hastada yinelenen fizik muayene yine normal değerlendiriliyordu. Veeeee… Hastaya BBT (Bilgisayarlı Beyin Tomografisi) çekildi.
İnceleme neticesi patolojik bulgu saptanmadı. Hasta ve yakınına BT sonucunun normal olduğunu vurgulayarak BT sonucu bilgisi verildi. O andan sonra büyük bir mucize yaşandı ve hastanın ağrısı geçti. Ağrı puanı rakamla da ‘0’, yazı ile de sıfır oldu. Ancak hasta yakınının anksiyete ölçeğinin tavan yaptığı gözlemleniyordu. Önce Psikiyatri poliklinik önerisi ile taburcu edilecekti ancak bu sırada hasta yakınını ile göz göze gelindi ve Nöroloji poliklinik önerisi ile taburcu edildi. ‘Allah, nörolojideki arkadaşa sabır versin’ duası ile yeni gelen acil(!) hastaya bakmak için rotayı başka bir sedyeye yönlendirildi.
Bu vaka bize gösterdi ki BBT’nin tedavide gücü oldukça yüksek. Sadece baş ağrısında değil, diğer acil semptomları olan birçok hastada buna benzer şekilde etkili oluyor. Bir süre sonra ‘Ayrıntılı anemnez + Fizik Muayene + hastaya hastalığı ve yapılacak tetkik – tedavi planı hakkında bilgi + en güvenli tedavi yöntemi olan oral tedavi’ bilimin önerdiği algoritma sonucunun başarısızlık olduğunu görüyoruz. Ancak, tıbbi literatürde yeri olmayan ‘Sarı serum, gan tahlili, film, tomorafi, emar, …’ tedavide ki etkinliğini, hasta yakının ‘şiddet gösterme potansiyelini’ azaltması, hasta ve yakını memnuniyeti neticesi, yönetici memnuniyeti yadsınamaz bir gerçek olarak önümüzde duruyor. Bilim mi, memnuniyet mi? Doğrusunu mu yapmak gerek? Doğru iş yaparsak şiddet görme olasılığı çok yüksek ama?! İşte aklımızdaki bu deli sorular oradan oraya uçuşurken, okuduğumuz, öğrendiğimiz, çağdaş bilimi bir kenara bırakıp, tam bir U dönüşü yapıp, bilimsel hekimlikten TETKİK HEKİMLİĞİne evriliyoruz. Önce güvenlik ve en önce sağlıkçı (ben) güvenliği düşüncesi ağır basıyor. Hastayı muayene etmeye, dokunmaya gerek yok. Tahlil - tetkik iste yeter! Ne kadar çok tahlil – tetkik yaptırırsan o kadar iyi doktor oluyorsunuz. Eninde sonunda her hekimin geleceği yer burası (bilimi bırak – tetkike bak) oluyor.
Tahlil ve tetkik çok isteyince, hasta memnun, yönetici memnun, şiddetten uzak durduğu için doktor memnun… Ya ülkenin milli gelirinin sokağa atılması? Ya hastanın gereksiz tetkik ve sarı serum neticesi, GELECEK GÜNLERİNDE ORTAYA ÇIKABİLECEK KANSER, KRONİK HASTALIK, ALLERJİ gibi olumsuz durumların riski? Ya sağlık çalışanlara yüklenen gereksiz ve aşırı yük? Ya…
Haydi, bunları geçtim! Tıp Fakültesi yıllarında Hocalarımızın sürekli söylediği, Hipokrat’ın ünlü sözü ‘Primum non nocere (önce zarar verme)’ ne olacak? Bu söz sürekli vicdanımızı kemirip durmayacak mı?
Kaldık mı ikileme! Aşağı tükürsen şiddet, yukarı tükürsen vicdan!
Çözüm mü? Çözüm oldukça basit.
Maalesef çözüm yine sorunu körükleyen, çıkmaza sokan siyasetçilerde. Şiddete ‘OY UĞRUNA’ prim verilmez ve şiddet gösteren, hak ettiği en uygun cezayı alır.
Hata yapan, hastasına YETERLİ VE HAK ETTİĞİ ÖZENİ GÖSTERMEYEN hekim de, ibreti âlem için değil, oy verenlere şirin görünmek için değil, içindeki tıp fakültesi kazanmak için yeterli puan alamama kıskançlığın su yüzüne çıkması neticesi değil, hak ettiği en uygun cezayı alır.
Bunun sonucu Türk Sağlık Sistemi, tıbbi literatürde de olduğu gibi ‘Muasır medeniyetler’ seviyesindeki yerine çıkar. Aksi takdirde geri kalmış ülkeler liginde oynamaya devam ederiz.
Don’t do it!
Bu makale 4.10.2021 16:09:53 tarihinde eklenmiş ve toplam
kere okunmuştur.
2025© Bu sitenin tüm hakları saklıdır.