İyi hekimlik uygulamalarının başında hastalarla iletişim kurabilme becerisi gelmektedir. Hekim ve hasta arasındaki bilgi asimetrisi ve kişinin bireysel özerkliği bir takım etik problemlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Aydınlatılmış onam bu etik problemin ortadan kalkması için bir çözüm olarak öne çıkmıştır. Kısacası; aydınlatılmış onam iyi hekimlik uygulamalarının bir gerekliliği olarak tıp etiğinin temel ilkelerinden biri olan ‘özerklik’ ilkesine dayanmaktadır.
Türk Tabipleri Birliğinin tanımlamasına göre;
“Hekim hastasını, hastanın sağlık durumu ve konulan tanı, önerilen tedavi yönteminin türü, başarı şansı ve süresi, tedavi yönteminin hastanın sağlığı için taşıdığı riskler, verilen ilaçların kullanılışı ve olası yan etkileri, hastanın önerilen tedaviyi kabul etmemesi durumunda hastalığın yaratacağı sonuçlar, olası tedavi seçenekleri ve riskleri konularında aydınlatmakla yükümlüdür”
Ne yazık ki aydınlatılmış onam almanın mesleki bir yükümlülük haline gelmesi tarihte insanlığın en karanlık dönemlerini yaşadığı 2. Dünya Savaşı yıllarına dayanmaktadır. Nazi kamplarında insanlar üzerinde yapılan korkunç deneylerin ortaya çıkmasından sonra bu olayların bir daha tekrarlanmaması için 1946 yılında Nuremberg Code olarak bilinen tıbbi uygulama ve biyomedikal araştırma etik kuralları bir bildiri ile tüm dünyada kabul edilmiştir. Aydınlatılmış hasta onamı da bu bildiri ile yasalar altında güvence altına alınmıştır.
Peki aydınlatılmış onam Nuremberg Code’dan önce yok muydu?
Elbette ki vardı. Hekimlerin uygulayacağı tıbbi işlemlerin içeriği, faydaları, riskleri hastanın önerilen işlemi kabul etmemesi halinde hastalığının ne yönde ilerleyeceği hasta ve hasta yakınlarına elbette ki anlatılıyordu. Şimdiki gibi yasal bir yükümlülük olmasa da hekimlik sanatının icrası gereği hastalara tıbbi işlemler hakkında bilgi verilmesi Hipokrat dönemine kadar uzandığı düşünülmektedir. Ancak bu konuda olan en eski yazılı kaynak Osmanlı arşivlerinden çıkmıştır.
*2004 yılında Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Tıbbi Etik Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Ömür Saylıgil tarafından yayınlanarak tıp literatürüne girmiştir.
Yazarın kaleme aldığı makaleye göre bu tarihi belge Bursa şer’iyye mahkeme kayıtlarının yer aldığı Osmanlı arşivlerinde bulunmuş. Kayıtlar hicri takvime göre 933 senesinin Zilkade ayının 26’sına (Miladi: 24 Ağustos 1524) işaret etmektedir. Bursa ilinin Balıkpazarı mahallesinde ikamet eden bir gayrimüslim olan Dimitri bin Nikola’nın böbrek taşı ağrısından dolayı Cerrah Seydi Ali bin Berekat es Seybi’ye başvurduğu, Dimitri bin Nikola’nin mesaneden taş çıkarma işlemi için 300 akçe ödeyeceği ve uygulanacak işlemden dolayı zarar görme ve hatta hayatını kaybetme riskini kabul ettiğini Kadı (Şer’iyye mahkemesi başkanı) önünde kabul ettiği belgelenmektedir. Bu sözleşmeye Hacı Hasan bin Abdullah Ali bin Kemal de şahitlik ederek imzasını atmıştır.
Bu tarihi belge hem 16.yy Osmanlı hukukuna hem de Dünya tıp hukuku tarihine ışık tutar niteliktedir. Tıpkı bu belgenin anlatıldığı gibi gelecekteki tıp tarihi derslerinde de şu an içinden geçtiğimiz zorlu pandemi yılları anlatılacaktır. Biz de 21.yy hekimleri ve sağlık çalışanları olarak bu tarihin bir parçası olacağız.
*Sayligil, Omur, and Hilmi Ozden. "A written consent form dating back to 1524 in Bursa Şer’iye (Sharia Court) records and a proposal of a new start date for consent forms." Annals of Saudi medicine 34.5 (2014): 433-436.
Bu makale 29.12.2024 01:33:57 tarihinde eklenmiş ve toplam
kere okunmuştur.
2025© Bu sitenin tüm hakları saklıdır.