Adalet ile Tıp İlişkisi




Adalet, sosyal bilimlerin içinde olan, hak ve hukuku yerine getirme anlamına gelmektedir. Tıp ise fen bilimlerinin içerisinde hastalıkları, sakatlıkları iyileştirmek, hafifletmek ya da önlemek nedeni ile başvurulan teknik ve bilimsel çalışmaların tümünü içerir.

Başlığa aktığımızda bu iki kavram arasında nasıl bir ilişki vardır diye düşünebilirsiniz. Gerçekten de her iki kavram da çok farklı konular ile uğraşmakta ve kesişen bir konu veya bölüm bulunamamaktadır. 

Tarihte tıp biliminin geliştiği zamanları incelediğimizde savaşların tıp biliminin gelişiminde büyük rol oynadığını görmekteyiz. Özellikle bugünkü modern tıp bilimi Hitlere çok şey borçludur. Çünkü bugün okuduğumuz temel fizyoloji, patoloji, anatomi gibi bilimler birinci dünya savası sırasında Hitler yönetimindeki Almanya’da yapılan etik olmayan çalışmalar ile zirve noktasına ulaşmıştır. 

Örnek verecek olursak insan vücudunun dayanabileceği sıcaklığı ölçmek için soğukta ve sıcakta insanlar üzerinde birçok çalışmalar yapılmış ve bu çalışmaların sonuçları bilimsel dergilerde yayınlanmıştır. Çalışmalar bu kadar ile kalmamış ve insanların ne kadar basınca dayanabilecekleri deneylerden tutun, tüberküloz mikrobu ile birçok kimyasal maddeler ile çalışmalar yapılmıştır. 

Peki, bu çalışmalar nasıl yapılıyordu, insanlar üzerinde yapılan deneyleri bilim adamları hangi etik kurallara göre veya hukukun hangi maddesine göre yapıyordu? 

Cevabı çok basit, adalet olmadığı için bir diktatörün sözleri ve güvencesi ile istedikleri ve düşündükleri her şeyi korkusuzca yapabiliyorlardı. Biliyorlardı ki adalet olmadığı için yaptıkları deneyler sonucunda hiçbir şekilde yargılanmayacaklar ve herhangi bir ceza almayacaklar. Hatta ceza yerine ödül alacaklardı. Hal böyle olunca pervasızca insanlar üzerinde her türlü deneyi yapabilme cesaretini aldılar.

Adalet sisteminin aksak işlediği toplumlarda hekimler özellikle de cerrahlar kendilerine olduğundan fazla güvenmekte ve zor da olsa tüm vakalara daha fazla müdahale etmekte ve dolayısı ile normal hekimlerin bile çözemediği zor durumlar için pratikleri fazla olduğundan kendilerini daha iyi yetiştirmektedirler. Onlara bu güveni adalet sistemindeki aksaklıklar yani “Adalet Güçlünün Yanındadır” ilkesi vermektedir.

Günümüzde adaletin çok sıkı uygulandığı özellikle gelişmiş devletlerde tıp bilimi ne kadar ileri dahi olsa pratikte vatandaşlar bu gelişmişliğe rağmen hizmeti yeteri kadar alamamaktadırlar. Bunun en büyük sebebi ise pratik hayatta hastaya müdahale eden hekimlerin herhangi bir olumsuz durumda alacakları cezadan korkmalarından kaynaklanmaktadır. Özellikle bu gelişmiş ülkelerde hastane önlerinde avukatlar nöbet tutmakta ve hastaneden çıkan herhangi bir problem yaşamış şahısları hastaneye veya sağlık hizmeti veren hekimlere dava açmak için ikna etmeye çalışmaktadırlar. Bu durum artık öyle bir düzeye geliştir ki hem avukat hem de sağlık hizmeti alan kişiler için bir kazanç kapısı haline gelmiştir. 

Durum böyle olunca sağlık hizmeti veren hekimlerde defansif bir uygulamaya geçmek zorunda kalmaktadırlar. Defansif uygulama sonucu hekimler kendini korumak için daha az hasta ile uğraşarak daha uzun sürede ayrıntılı inceleyerek tedavi planı yapmayı tercih etmektedirler. Bu durumda da bazı hastalar için ya sağlık sistemine ulaşılamaması ya da geç tanı konulması gibi olumsuz durumlara neden olmaktadır. Böyle bir sağlık sistemindeki hekimlerde korku nedeni ile daha az hasta ile ve daha az vaka ile ilişkide oldukları için kendilerini yetiştirmeleri zorlaşmaktadır. 

Sonuç olarak; hekim hakkını da savunan, hasta hakkını da savunan bir adalet sistemi geliştirilmeli ki hem hizmet veren hekimler daha rahat ve huzurlu hizmet versinler, hem de hastalar hak ettikleri sağlık hizmetini zamanında ve doğru bir şekilde alabilsinler.


İlgili Etiketler

İlgili etiket bulunamamıştır.


Bu makale 20.9.2021 12:24:09 tarihinde eklenmiş ve toplam kere okunmuştur.