Deprem Riski İle İlgili Önemli İki Çalışma Analizi




 

İstanbul Aydın Üniversitesi Dergisi 2020 Temmuz sayısı cilt 12 sayı 3 (229-250) kısmında, Özhan Uzun ve Süleyman Balyemez imzalı önemli, ilginç ve değerlendirilmesi gereken önemli bir çalışma yayınlandı.

Bu çalışmada deprem ve riskleri açısından İstanbul ve Antakya’ da yapılan Risk azaltma çalışmaları analiz edilmiş.

Bu güzel çalışmanın içeriğini sadeleştirerek ve kendi notlarımı da ekleyerek paylaşmak istedim.

Ülkemiz için büyük riskler oluşturan Kuzey Anadolu Fayı (KAF) ile Doğu Anadolu Fayı (DAF) Bingöl Karlıova’dan bir kaynak gibi beraber çıkmaktadır. KAF kendi yoluna, DAF da kendi yoluna gitmektedir.

KAF, Bolu Mudurnu Vadisine kadar gitmekte, Mudurnu’dan sonra, yoluna devam ederken kuzeye ve güneye doğru kollara ayrılmaktadır.

Kuzeye yönelen kol, Marmara denizinden geçerek Saroz körfezine varmaktadır.

İstanbul açısından, diğer güneye ayrılan yere göre çok daha fazla risk teşkil eden kısım  tam da budur.

DAF ise Bingöl Karlıova birleşiminden çıkıp, güneybatıda  Kahramanmaraş Türkoğlu kavşağı üzerinden Malatya istikametlerinden geçerek Kıbrıs’ a ve Hatay’a varmaktadır.

Antakya-Kahramanmaraş bölgesi deprem risk değerlendirmesi ve genel hazırlık için mikro-bölgelendirme, hasar görebilirlik ve deprem senaryosu (SEREMAR) projesi 2005 yılında hayata geçti.

Bu proje, geniş çaplı araştırmalar içermektedir ve bir başlığı da Antakya Kentinin Deprem Risklerinin belirlenmesine ayrılmıştır.

Projeyi Alman Bauhaus Üniversitesi, Mustafa Kemal Üniversitesi, ODTÜ Üniversitesi gerçekleştirmiştir.

Çalışma kapsamında Antakya ve çevresi 51 bölgeye ayrılmıştır. Deprem oluşturabilecek bütün fay hatları incelenmiştir. Büyük bir veri tabanı oluşturulmuştur.

Sonuçta Antakya kent merkezinin, kalın bir alüvyon tabakasından oluştuğu belirlenmiştir. Alüvyon tabakası demek, zeminin deprem açısından çok büyük riskli olması demektir.

Antakya’ da magnitüdü 7 veya daha büyük olan bir depremin 75 yıllık süreç içinde olma olasılığı %63 olarak hesaplanmıştır.

Bölgedeki 32 bin binanın 18 bini sokak taraması ile incelenmiş, kalan 14 bin tanesi de fotoğraflanarak değerlendirilmiştir.

7,5’luk bir depremde 2962 binanın ağır hasarlı, 7686 binanın orta hasarlı, 1449 binanın az hasarlı olacağı tahmin edilmiştir. Sadece 20 binanın hasar görmeyeceği hesaplanmıştır.

İstanbul’ da Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı (JİCA) tarafından 7,7 büyüklüğüne göre tahmin edilen depremde hasarsız yapı oranı %62, az veya orta hasarlı yapı oranı %29,8, ağır hasarlı yapı oranı %8,2 olarak tahmin edilmiştir.

Antakya’ da SEREMAR projesi kapsamında 7, 5’luk depremde hasarsız yapı oranı %0,2 iken bu oran 7,7’lik bir depremde İstanbul için %62 olması, Antakya zeminin ve bina stokunun çok güçsüz olduğu anlamına gelmektedir. Kaldı ki İstanbul bina stokunun önemli bir kısmı mühendislik hizmeti alıp almadığı kuşkulu olan yapılardır.

Antakya’ da 7,5’luk deprem sonrası aynı proje tahmininde az veya orta hasar alacak yapı oranı %75,4, ağır hasar alacak yapı oranı %24,4 olarak öngörülmüştür.

Burada karşılaştırma yaparken dikkat edilmesi gereken diğer bir husus da, İstanbul’ da 1,5 milyona yaklaşan bina sayısının  Antakya bölgesinde 32 bin civarında oluşudur.

Ayrıca Antakya bölgesi üzerinde bulunduğu fay hatlarının niteliği sebebiyle, İstanbul’ a göre daha büyük bir deprem tehlikesi altındadır.

Antakya bölgesi için yapılan SEREMAR projesi Hatay için de genişletilmiş olsaydı, muhtemelen tablo ve riskler çok daha derin çıkacaktı.

Ancak, şu güncel bilgiler önemlidir: 1905 6,8’lik Malatya depreminden sonra DAF sessiz bir periyoda girdi, bu sessizliğini 6 Şubat 2023’ de bozdu ve 7,8 ve 7,5’lik iki büyük depremi saatler aralığında üretti.

Tarihsel acıdan 1822 7,3 ve 1872 7,2’lik DAF üzerinde  iki büyük yıkıcı depremden sonra 7’nin üzerinde deprem 6 Şubat 2023 tarihine kadar olmamış, bölgede büyük bir enerji ve stres birikimi olmuştur.

Aynen beklenen Marmara depremi gibi, burada da beklenen büyük depremin ayak sesleri “ben geliyorum” demiştir.

Böyle bir bölgede bile bile, tarım arazilerine ve dere yataklarına imar izni vermek, bina yapmak hiçbir hukuki ve vicdani sesle açıklanabilecek bir durum değildir.

Sonuç olarak, deprem öncesi riskleri azaltmak üzere yapılacak somut çalışmaların maliyetinin deprem sonrası ortaya çıkacak  kayıpların maliyetinden çok daha düşük olacağı gerçeği önümüzde durmaktadır.

6 Şubat 2023 depremleri bu nedenle yepyeni bir sayfayı açtığımız, afet ve acil durum yönetimi paradigmalarımızın revize edildiği değil, tamamen değiştirildiği bir dönemin başlangıcı olmalıdır.

Bir hususu daha eklemekte fayda vardır. Topraklarının çok büyük bölümü deprem başta olmak üzere afet riski altında olan bir ülkeyiz. Bütün mahalli ve mülki amirlerin afet ve acil durum yönetimini, sevk ve idaresini yapabilecek kadar bilmesi gerekmektedir. Bu konudaki bilgi, tecrübe ve eğitim açığının acilen kapatılması gerekmektedir.

Bugüne kadar çok işler yaptık, çok yol aldık. Dünyaya model olacağımızdan kuşkum yoktur.


İlgili Etiketler

İlgili etiket bulunamamıştır.


Bu makale 15.10.2024 11:57:41 tarihinde eklenmiş ve toplam kere okunmuştur.