Çocukluğumun yılları olan 1980’ler aklıma geldikçe, o dönemdeki mahalle kültürü, komşuluklar, arkadaşlıklar, büyüklerimiz ve küçüklerimiz bir bir gelir gözümün önüne.
Şimdi hasretle andığımız hayretle dinlediğimiz bir komşuluk kültürü yaygındı her yerde o seneler.
Sokağımızın, mahallemizin öne çıkmış babacan, yardımsever, güvenilir ağabeyleri, amcaları, teyzeleri vardı.
Derdi olanların dertlerini dinleyen, kendisinde de fazlaca imkan olmamasına rağmen elinden geldiğince kimin ihtiyacı varsa onlara kol kanat geren iyi yürekli insanlardı onlar.
Mahalle insanları da birbirine sıkı sıkıya bağlıydı. Herkes herkesi tanırdı. Kimse yalnızlığı ve sorunu ile başbaşa bırakılmazdı.
Günümüzden çok daha az şeylere sahiptik. Cep telefonları, uydu yayınlar yoktu. Mahallede arabası olanlar iki elin parmaklarını geçmez bir sayıda idi. Ama o kadar mutluyduk ki.
Anlattığım bu fotoğraf, köyden kente göçün hızlandığı yıllarda, insanlarımızın kent hayatının kendilerinden talep ettiği kurallara adaptasyon dönemi idi.
Şehire gelmenin ilk amacı sadece daha iyi bir ekonomik güce kavuşabilmek ve hayata tutunmaktı.
Köyde kalmayan imkanların, insanları adeta kente itmesi ile beraber gelinen "gönülsüz" yerlerdi şehirler.
O zamanın yöneticileri bu sosyolojik tespitleri yapabilselerdi, bugünün şehirlerini revize etmek, deprem başta olmak üzere bir çok konuda dayanıklı hale getirmek de daha kolay olabilirdi.
Mevzuata saygı ile planlanmaya çalışılan ve inşa edilen şehirlerin içinde bir yandan da imar planı diye bir kavramın adeta sadece kağıt üzerinde olduğu, hiçbir kanuna kurala uymadan ve resmi olmayan işlemlerle alınıp satılan arsaların üzerine kurulu yepyeni bir dünya kuruldu, adı da Gecekondu oldu.
Bu kadar güzel hasletleri, erdemleri ve komşulukları olan insanlarımız senelerce bu koşullarda yaşadı.
O gecekondulardan, o sokaklardan, o mahallelerden nice yöneticiler, sanatçılar, işadamları çıktı.
Şehirlerde bir yandan korunaklı siteler yapılırken, diğer yanda kontrolsüz gecekondulaşma aldı yürüdü.
Aynı şehri, aynı havayı ve aynı sokakları paylaşan insanlar arasında şehrin nimetlerini bölüşmede farklılıklar oluştu. Birimiz zengin diğerimiz fakir idik artık. Nasıl bir hemşehrilik tanımı yapılabilir sizce bunun üzerine?
Hemşehrilik çocukluğumuzun şehrindeymiş meğer. Şimdi sadece aynı kentte yaşayan insanlar topluluğuyuz. Kimsenin kimseden haberinin olmadığı çölleşmiş yüreklerin gezindiği caddeler, siteler var artık. Mahallenin adı kaldı sadece.
Peki bir başka soru geliyor aklıma şimdi. Şehir nedir? Şehir, insanların birbirini tanımadığı, asık yüzlü bir çok kişinin birbirine selam bile vermeden, robot gibi işe gidip geldiği yer midir?
Mahallelerin sadece adres bilgisi olarak kaldığı, insanların sitelere dolduğu, apartmanlarda alt ve üst katlardaki komşuların bile birbirini tanımadığı bir fanus mu bu şehirler?
Bir yudum suya ihtiyacınız olsa, yüzünüze kimsenin bakmayacağı bir medeniyet "şehir" olabilir mi sizce?
Her türlü yokluğa rağmen mutlu olan, üstelik zengini fakiri bir arada yaşayan o iyi insanların ve onların yürek esintilerinin şimdiki şehriler üzerinde bir fırtına koparması lazım galiba.
Yöneticilere, özellikle de yerel yöneticilere bu konuda öyle muazzam bir pencere açık ki, öyle önemli görevler düşüyor ki, tüm paradigmaların yeniden örülmesi lâzım.
Örneğin, insanımızı koruyan, güvenliğini düşünen bir İmar Planı yapmak için, kuşaklar öncesi zamanda yaşanmış olan o hasletleri bilen ve yaşatmak isteyen anlayışlar gerekiyor. Yok mu? Var. Sadece üzerindeki tozu üflemek yeterli.
Birbirine sahip çıkan, tanıyan, yolda gördüğünde selam veren hal hatır soran, herkesin güvende hissettiği, asık suratların değil, umut dolu, iyilik dolu yüzlerin karşılaştığı bir şehirdir bizim olmamız gereken.
"Efendim geçmiş eskide kaldı, o günlerin komşuluklarını biz nasıl getirelim?" diyenlere söylenecek bir ansiklopedi dolusu sözüm var benim. Yaptıkları imar planları, şehir plancılığı, yeşil bir ekosistemin varlığı, iş yeri ruhsat kriterleri, meydan varlığı, okulun, mescidin, binanın sağlamlığı ve estetiği, iletişimi kapatan değil açan yerel projeler, sokakların eni ve boyu bile söyleyeceğim milyon kelimeden sadece birkaçı. Dertli olmak lazım dertli!
Yönetici olacağım diyen herkesin düşünmesi gereken anahtar cümlelerimi bu yazımda detaya girmeden yazdım. Artık bu anahtarlar ile kilitli olan kapıları açmak onların işi.
Benim hayalimdeki ŞEHİR bu. Ya sizinkisi?
Sıhhat ve afiyet dileklerimle.
Bu makale 17.11.2024 19:36:37 tarihinde eklenmiş ve toplam
kere okunmuştur.
2024© Bu sitenin tüm hakları saklıdır.