Depremlere hazırlık konusu dünya durdukça gündemimizde kalacak olan en önemli problemlerden biridir. Problem olmasının nedeni, depremlere gerektiği gibi hazırlığın birçok ülkede yapılamıyor oluşudur. Oysa ne deprem bir afet olmayabilir, ne de hazırlık yapmak bu kadar sorun teşkil etmeyebilir.
Her büyük depremin ardından günlerce bazen de haftalarca süren kamuoyu tartışmaları izleriz medyada. O dönemler depremle yatar depremle kalkarız. Başka hiç bir şey yoktur gündemimizde. Bir anda ekonomi unutulur, siyasal konular unutulur, gerçek olan şey sadece depremdir o günlerde. Yöneticiler suçlanır bol bol. Müteahhitlerin peşine düşülür. İnşaata dair ne varsa herşey, ama her şey sanık konumundadır gözümüzde. Veryansın ederiz hepsine. Sanki vatandaş olarak biz suçlu değilmişiz gibi, günahı yıkıveririz belli kesimlerin üzerine.
Ve bir gün gelir, unutulur deprem. Yerini yine günlük o bir türlü bitmeyen sonuca bağlanmayan siyasi, magazinsel ve diğer gündemler alır. Ta ki, yeniden sarsılıncaya kadar.
Ne zaman değişeceğiz peki? Gerçekten ne zaman doğruların peşinden gideceğiz?
Riskleri belirleyip, hazırlıkları ona göre yapmayı ve onun bedeline katlanmayı ne zaman kabul edeceğiz?
Kaçak kat kültüründen, dere yataklarını imara açmaktan, alan açmak için kolon kesmekten, kötü beton kullanmaktan, kötü işçilikle inşaat yapmaktan ne zaman vazgeçeceğiz mesela?
Estetikten uzak, şekilsiz, ruhsuz olarak yapılan sözde binaları geçiyorum.
Siyasetçiler oy uğruna, insanların geleceğini tehlikeye atacak yanlış imar hareketlerine kalkışmaktan ne zaman vazgeçecekler?
Aşağıda 2011 ve 2023 tarihlerinde olmuş ve dünyanın gördüğü en yıkıcı depremlerden birer tane olma özelliği taşıyan Japonya ve Kahramanmaraş Depremlerini hatırlatacağım.
Daha sonra Kuzey Anadolu Fay Hattı ve Marmara Depremi ile beraber kronolojik bazı verileri okuyacaksınız.
Son kısımda ise binlerce sayfa adeta avazımız çıktığı kadar duyulsun diye bağıra bağıra yazılabilecek tavsiye ve görüşlerimizden sadece birkaç tanesini gündeminize getireceğim.
Hikâye gibi değil, ders çıkararak okumanızı ve çok düşünmenizi rica ediyorum.
Dünyanın deprem açısından en riskli ve tahribat veren bölgelerinden biri hiç şüphesiz Pasifik Ateş Çemberi denilen, birçok volkanik patlamanın ve depremin oluştuğu yaklaşık 40 bin km uzunluğunda 500 km genişliğinde, içinde Şili, Meksika, ABD’ nin batısı, Japonya, Çin, Filipinler, Endonezya ve Yeni Zellanda’nın da olduğu Deprem Kuşağıdır.
11 Mart 2011 saat 14:45’ de Japonya’ya 130 km uzaklıktaki bölgenin bir bölümü kırıldı.
Su altında bulunan tektonik levhalar birbirini eziyordu.
Tokyo için Japonya’nın ve Dünyanın en büyük şehri denilebilir. 35 milyonu bulan bir nüfusu var. Yaklaşık 320 km kuzeyde Sendai kenti bulunuyor.
Sarsıntıyı ilk hissedenler Sendai’deki insanlar oldu.
Richter ölçeği ile 9 büyüklüğünde bir deprem olmuştu. Adeta kıyamet gibi.
Bu güç Hiroşima’ ya atılan atom bombasından 600 milyon kat daha fazlaydı diyenler oldu. Öyle ki ortaya çıkan enerji Amerika’ ya 100 yıl yetecek miktardaydı yorumunu yapanlar da oldu.
Ve düşünün böyle büyük bir güç sadece 5 dakika içinde tek noktadan salındı.
Deprem o kadar büyüktü ki, dünyanın eksenini 25 cm eğdi. Dünyanın dönüşünü yavaşlattı. 1 saniyeden az bir farkla günlerin kısalmasına sebep oldu.
Tokyo’ da sadece 7 kişi hayatını kaybetti.
Denizin altındaki bu büyük deprem gücü saatte 800 km hız ile dalgalanıyordu. Japonya Bin Yıl’ ın en büyük depremi ile sallandı.
Japonya için deprem sonrası en korkutucu olaylardan biri hiç şüphesiz tsunami tehlikesiydi.
Japonya kıyılarının bir bölümü 1,5 metre aşağıdadır. Bu durum tsunamilerin zararının daha çok olmasına zemin hazırlayıcı niteliktedir.
Yeryüzü kırılıp da deprem olduğunda 400 km’ lik okyanus zemininde 100 milyar metreküp okyanus suyu yerinden sıçrayarak 3 metre yukarı hücum etti.
Tsunami dalgaları 14 metreye kadar ulaşarak ilerliyordu. Sendai şehri öncelikli hedefti. Karadakilerin yaklaşık yarım saatleri vardı.
11 Mart 2011 saat 15:15’ de tsunami Japonya’nın doğu kıyısına ulaştı.
Sendai’ye yakın Kesernuma’da koca kasaba 4 dakika içinde sular altında kaldı.
Saat 15: 55 olduğunda dev dalgalar Sendai’ ye yakın Arahoma’ ya ulaşmıştı.
Yine saatler 15:57 olduğunda tsunami denizden 1,5 km uzaklıktaki Sendai havaalanını kaplamıştı.
Dev dalgalar kıyıdan 10 km içeriye ulaşana kadar durmadı.
Buraya kadar anlatılanlar bir sinema filminin senaryosu değil, tarihin gördüğü en büyük depremlerden birinin sonuçlarıdır.
Önce büyük deprem, ardından dev tsunami’ den sonra üçüncü büyük felaket nükleer santral ile ilgiliydi.
Deprem merkezine 145 km uzaklıkta Fukushima Nükleer Santrali bulunuyordu.
Saat 15:42’ de yani sarsıntıdan 56 dakika sonra dev dalgalar nükleer santrali vurdu.
Buradaki elektrik kabloları zarar gördü. Acil Durum sistemleri devre dışı kaldı.
Santral içinde 3 tane aktif nükleer reaktör vardı. Dizel reaktörler nükleer yakıt çubuklarını soğutmak için reaktörlerin etrafına su pompalıyorlardı. Ama sistemin geri kalanının kuru kalması gerekiyordu.
Reaktör denizden 5,7 metrelik duvarlarla korunuyordu. Ama bu tedbir 14 metreye ulaşan tsunami dalgaları için yeterli değildi. Dizel jeneratörler dalgalar tarafından ezilerek zarar gördü.
Geriye sadece 1 tane yedek soğutma sistemi kalmıştı, o da bataryalı pompalardı. Ama sadece 8 saatlik güçleri vardı.
Ve pilli soğutucu pompaların enerjisi bitince deprem nükleer bir felakete dönüştü.
1 ve 3 numaralı reaktörlerde iki gün ara ile büyük patlamalar oldu. Bütün otomatik sistemler devre dışı kalmıştı.
Büyük bir risk alınarak, radyoaktif felaketin yaşandığı bölgeye traktörleri elle soğutmaları için görevliler gönderildi. 300 kişi tesise deniz suyu sıkarak çalıştılar. Bu, verilen en riskli kararlardan biriydi. Çünkü çok fazla radyasyon vardı.
Fukishima’daki radyasyon sızıntısı en yüksek felaket değeri olan 7 olarak ilan edilmişti.
Bu deprem öyle büyüktü ki, Pasifik Okyanusunu da aşmış, yaklaşık 8.000 km ilerleyerek Hawai’yi süpürdü geçti. Californiya’daki Santa Cruise kıyılarına kadar ulaştı.
Ayrıca büyük depremden sonraki 1 ay içinde 7 büyüklüğünde üç büyük artçı şok oldu.
Bu büyük adeta kıyamet olayında toplam 13 bin kişi vefat etti, 14 bin kişi kayboldu.
9 şiddetinde deprem, dev tsunami ve nükleer felaket.
6 Şubat 2023 Saat 4:17 Kahramanmaraş Pazarcık merkezli 7,7’ lik büyük bir deprem oldu.
Bu, son yüzyılda bölgede görülen en büyük depremdi.
Saat 13:24’ de Kahramanmaraş Elbistan merkezli 7,6’lık ikinci büyük deprem meydana geldi.
Bu depremler 11 il’ i etkiledi. 120 bin kilometrekarelik alanda 14 milyon insan doğrudan etkilendi.
50 binin üzerinde insanımız vefat etti. On binlerce yaralı oldu. Kayıpların bir kısmı hala bulunamadı.
6 Şubat’ta meydana gelen depremde Anadolu ve Arap levhaları Batı ve Doğu’ya doğru hareket etmiştir.
Bir de Kuzey Anadolu Fay hattı var. Marmara ve İstanbul depremleri konusunda en çok konuşulan fay hattı da budur. Yaklaşık 1.100 km. Doğudan başlayıp batıya kadar uzanıyor.
Marmara Deniz bölgesine gelince, Kuzey Anadolu Fayının batısı 1912’ de Saros’da kırılmış. Doğusu da 1999 yılında Gölcük’ de kırıldı. İkisi arasında yaklaşık 200 km’lik bir sismik boşluk oluşmuş. Uzmanlar onun da muhakkak kırılmak zorunda olduğunu söylüyor.
Bu takdirde İstanbul’ un bu taraflara bakan kıyıları elbette büyük riskler taşımaktadır.
Cumhuriyet Dönemi boyunca ülkemizde olan depremleri kısaca belirtmek gerekirse:
1924 Pasinler depremi, 6,8 büyüklüğünde
1924 Pasinler depremi, 7,2 büyüklüğünde
1939 Erzincan Depremi, 7,8 büyüklüğünde
1942 Niksar-Erbaa Depremi, 7 büyüklüğünde
1943 Tosya-Ladik Depremi, 7,2 büyüklüğünde
1944 Bolu-Gerede Depremi, 7,2 büyüklüğünde
1953 Yenice-Gönen Depremi, 7,2 büyüklüğünde
1969 Fethiye Depremi, 6,2 büyüklüğünde
1957 Abant Depremi, 7,1 büyüklüğünde
1964 Manyas Depremi, 7 büyüklüğünde
1970 Gediz Depremi, 7,6 büyüklüğünde
1976 Çaldıran Depremi, 7,5 büyüklüğünde
1999 Gölcük Depremi, 7,8 büyüklüğünde
1999 Düzce Depremi, 7,5 büyüklüğünde
Ekim 2011 Van Depremi, 6,6 büyüklüğünde
10 Haziran 2012 Fethiye Depremi, 6,1 büyüklüğünde
2023 Kahramanmaraş Depremleri, 7,8 ve 7,5 büyüklüğünde
Prof.Dr.Ahmet Ercan’ a göre yapıların % 20’ sı yerdeki sorunlar nedeni le, % 80’ i yapılardaki sorunlar sebebiyle yıkılır.
Son deprem tecrübelerimiz AFAD kurumunun ilk müdahale, arama kurtarma konusunda yetersiz kaldığını gösteriyor.
Özellikle ağır alet ve makinaların olmayışı, bölgeye gelen kurtarma ekiplerinin elini kolunu bağladı. Çok kısıtlı ve zor şartlar altında arama kurtarma çalışmaları yapılabildi.
Oysa her zaman savunduğum gibi, İTFAİYE teşkilatı güçlendirilmiş ve yetkilendirilmiş olsa, çok daha kısa sürede ve her türlü ağır alet ve makina ile müdahale edilebilir, arama kurtarma ekipleri çok daha fazla canımızı kurtarma imkanı bulabilirdi.
Bu İtfaiye konusunu her neden ise yetkililer bir türlü masaya yatırıp, gereken önemi vermiyorlar. Hatta İtfaiyenin bir meslek tanımı bile yok memuriyette. Akıl alır gibi değil.
Deprem sigortası olayı çok yetersiz. Oysa devlet böyle mühim bir işi vatandaşın insiyatifine bırakmaz, tapuya otomatik olarak işleyecek şekilde bir zorunlu deprem sigortası mekanizması kurabilir.
1999 Marmara depreminden 6 Şubat 2023 depremlerine kadar zihniyet olarak hala bir çok şeyin değişmediğini görmek çok üzücü. Yetersiz ama tek önemli somut adımın AFAD kurumunun kurulması olduğu söylenebilir. O da bana göre, halâ risk odaklı çalışmadığı için başarılı olamayan bir kurum.
İstanbul depremi deyip duruyorsunuz. İstanbul’ da 50 bin değil 50 bina yıkılsa, o binaların enkazı ile bile baş etmenin ne demek olduğunu düşüneniz var mı aranızda?
Yapmayın etmeyin!
Yukarıdaki en temel konuları dahi bilmeyen mahalli ve mülki erkânın varlığını inkâr ederek nereye varabiliriz?
Afet anı ve hemen sonrası oluşacak olan o çok zor günlerde makam koltuğu yok, emrinizde işaretinizi bekleyecek personeller yok, yetecek bütçeniz yok, makam araçlarınız yok!
Ya ne var?
Korku var, panik var, acı var, kıtlık var.
Paradigmayı böyle kurmaz, Afet Yönetiminin Mahalli ve Mülki mekanizmasını yeni baştan nerede boşluklar olduğunu bulup doğru şekilde oluşturmazsanız, olası bir deprem sonrası ortaya çıkacak zorlukları daha da artırırsınız.
Kaynaklar
Bu makale 6.8.2024 14:45:48 tarihinde eklenmiş ve toplam
kere okunmuştur.
2024© Bu sitenin tüm hakları saklıdır.