Kardeşlik Tesadüf Değil Tercihtir




Demokratik Türkiye’nin Ortak Geleceği

Silahların sustuğu bir ülke, yalnızca çatışmanın durduğu değil; adaletin konuşmaya başladığı bir ülkedir. Türkiye, onlarca yıldır hem ekonomik hem sosyal anlamda ağır bir yük taşıdığı silahlı çatışma ortamından çıkma ihtimalinin eşiğindedir. PKK’nın silah bırakma iradesi, yalnızca güvenlik kurumlarını değil; toplumsal vicdanı, hukuk sistemini ve kamusal hizmetleri kapsayan geniş bir yeniden yapılanma ihtiyacını da beraberinde getirir.

Gerçek barış; çatışmasızlık değil, eşitliktir. Demokrasi ise yalnızca sandıkta değil, gündelik hayatta, kamusal alanda, iş güvencesinde ve dil özgürlüğünde yaşanır. Bu yüzden silahların bırakılması, siyasi hesapların ötesinde bir insani gelişim ve sosyal adalet meselesidir.

Adil Kalkınma ve Katılımcı Ekonomi

Bugün kalkınmadan söz ederken sadece dev projeleri ya da sermaye hareketlerini değil; insanların yaşam standartlarını, gençlerin istihdamını, kadınların üretimdeki yerini, çiftçinin ve emekçinin refahını konuşmak zorundayız. Barış, sermaye için fırsat değil; halk için umut olmalıdır.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu başta olmak üzere çatışmadan doğrudan ya da dolaylı etkilenmiş bölgelerde kamusal yatırımlar, yerel girişimciliği ve sosyal kooperatifçiliği desteklemelidir. Gençlerin üniversiteye erişimi kadar, mezuniyet sonrası iş olanakları da devletin sorumluluğunda görülmelidir. Kalkınma, bir merkezden çevreye akacak kaynaklar değil; yerel halkın kendi hayatını inşa etmesine imkân tanıyan kurumsal bir destek mekanizmasıdır.

Kültürel Tanınma ve Anayasal Eşitlik

Barış, kimliklerin bastırılmasıyla değil; her kimliğin kendini özgürce ifade edebildiği bir demokratik düzenle mümkün olur. Türkiye, bir bütün olarak kendisini ancak parçalarının özgürlüğü kadar özgür görebilir. Anadil hakkı, yalnızca kültürel bir talep değil; insan haklarının temel unsurudur.

Kürt sorunu, devletin sosyal hukuk devleti vasfıyla doğrudan ilişkilidir. Kültürel hakların tanınması, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve siyasal temsilde eşitliğin sağlanması; anayasal güvenceye alınmadıkça kalıcı barışa ulaşılamaz.

Toplumsal Onarım ve Geçmişle Yüzleşme

Silahlı çatışmaların en ağır mirası, ruhsal ve toplumsal yıkımdır. Kayıplar, zorunlu göçler, faili meçhuller, travmalar ve bastırılmış hafızalar… Bunlar yok sayılarak ilerlenemez. Toplumsal barış, geçmişle dürüstçe yüzleşme cesaretini gerektirir. Bunun için bağımsız hakikat komisyonları, adalet odaklı restoratif adımlar ve sivil toplumla birlikte yürütülen sosyal iyileştirme politikaları hayata geçirilmelidir.

Devlet, sadece cezalandırıcı değil; onarıcı bir aktör olmalıdır. Sosyal devlet anlayışı, yalnızca ekonomik değil; duygusal ve tarihsel olarak da kapsayıcı olmalıdır.

Demokratik Gelecek ve Siyasal Olgunluk

Siyasi iktidarların değişmesi, barış ilkelerini değiştirmemelidir. Türkiye’nin ihtiyacı olan şey, siyasi iradeye göre şekillenen değil; toplumsal mutabakata dayalı, kurumsallaşmış bir barış mimarisidir. Bu, ancak muhalefetin, iktidarın, akademinin, sivil toplumun ve kanaat önderlerinin birlikte yer aldığı bir uzlaşıyla mümkün olabilir.

Barış; kutuplaşmadan değil, çoğulculuktan beslenir. Tek tipleştirici değil, kapsayıcı siyaset üretildiği sürece gerçek anlamda demokratik bir gelecek kurulabilir.

İnsan, En Değerli Yatırımdır

Silahların bırakıldığı bir Türkiye; çocukların karnının doyduğu, kadınların özgürce yaşadığı, gençlerin hayal kurabildiği bir Türkiye olabilir. Bu da ancak insanı merkeze alan bir siyasetle mümkündür. Barışın maliyeti yoktur; çünkü savaşın maliyeti zaten ödenmiştir.

Bugün, kalkınmanın ve barışın gerçek teminatı, demokrasiye duyulan inanç, halkların birbirine duyduğu güven ve devletin sosyal sorumluluğu ile mümkündür. Siyaset üstü, insan merkezli ve vicdan temelli bir barış mimarisi için geç kalınmamalıdır.


İlgili Etiketler

İlgili etiket bulunamamıştır.


Bu makale 18.5.2025 22:46:14 tarihinde eklenmiş ve toplam kere okunmuştur.


Hava Durumu


Piyasalar