Yağmurlu bir akşamüstüydü. Eski bir apartmanın üçüncü katında, küçük bir çocuk pencerenin kenarına oturmuş, avuç içindeki bozuk paraları sayıyordu. Odadan anne ile babasının sesleri yükseliyordu; bu, artık evin her gün tekrar eden fon müziği olmuştu. Önce ekonomik sıkıntılarla başlayan kavgalar, sonra birbirine kırılmış iki yabancının boşanma kararına dönüşmüştü. Çocuk, bir yandan dışarıda yağmuru izliyor, bir yandan da içindeki fırtınayı dindirecek kimsenin gelmeyeceğini biliyordu.
İşte bugün, ülkemizin pek çok hanesinde benzer hikâyeler yaşanıyor. Ekonomik kriz, sadece cüzdanları değil, kalpleri ve ilişkileri de boşaltıyor. Psikolojik araştırmalar, maddi zorlukların aile içi stres hormonlarını yükselttiğini, iletişimi azalttığını ve empati becerilerini zayıflattığını gösteriyor. Para kaygısı, zamanla eşler arasında güven erozyonuna dönüşüyor.
Sonuç?
Boşanma oranları artıyor. Ama asıl büyük bedeli, iki büyük yetişkinin arasında sıkışıp kalan küçük yürekler ödüyor.Bu çocuklar, “boşanma” kelimesinden daha çok “öfke” kelimesini öğreniyor. Güvensizlik, içe kapanma, saldırganlık ve duygusal yoksunluk onların hayat diline yerleşiyor. Yetişkinler, “Büyüyünce unutur” diyor; oysa psikoloji bilir ki, çocuklar büyür ama yaraları büyürken taşır.
Toplum ise bu sessiz çığlıkların bedelini, artan şiddet olaylarında, sokaktaki öfke patlamalarında ve ilişkilerdeki kırılganlıkta ödüyor. Çünkü çocuklukta öğrenilen öfke, yetişkinlikte bir davranış biçimine dönüşür.
Peki ne yapmalı?
Unutmayalım, ekonomik krizler geçer ama çocuklukta yaşanan duygusal krizler, tedavi edilmezse bir ömür sürer. Ve bizler, yalnızca bugünün ailelerini değil, yarının toplumunu da korumakla sorumluyuz.
Belki de en doğru soru şu:
Çocuklarımızın geleceğini korumak için hangi borçtan önce hangi yarayı kapatacağız?
Bu makale 15.8.2025 14:37:36 tarihinde eklenmiş ve toplam
kere okunmuştur.

2025© Bu sitenin tüm hakları saklıdır.